Rusya’nın Ukrayna İşgali: Kayıplar ve Küresel Dengeye Etkileri

Rusya’nın Ukrayna işgali, tarihsel hedeflerinden sıcak denizlere inme stratejisini sekteye uğratırken, küresel dengeleri kökten değiştirdi. NATO’nun genişlemesi ve güçlenmesi, Batı ittifakının kenetlenmesi, Rusya’nın enerji piyasalarındaki kayıpları ve ekonomik izolasyonu Moskova’nın stratejik üstünlüğünü aşındırdı. Türkiye’nin olası barış gücü ve müzakereci rolü, bölgedeki istikrarın yeniden sağlanmasında kritik bir unsur olabilir. Bu analiz, uluslararası hukuk, diplomasi, ekonomi ve askeri strateji çerçevesinde detaylı bir inceleme sunmaktadır.

Rusya’nın Ukrayna İşgali: Kayıplar ve Küresel Dengeye Etkileri

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE - UKRAINE

Rusya’nın Ukrayna İşgali: Kayıplar ve Küresel Dengeye Etkileri

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya yönelik tam kapsamlı işgali, modern Avrupa tarihindeki en sarsıcı jeopolitik olaylardan biri haline gelmiştir. Bu savaş, Rusya’ya askeri, ekonomik, diplomatik ve stratejik açıdan ağır kayıplar verirken küresel dengeleri de kökten etkilemiştir. Aşağıda, tarihi arka plandan başlayarak bu işgalin hata ve sonuçlarını çok boyutlu ele alan derinlemesine bir analiz sunulmaktadır. Analiz, nesnel ve tarafsız bir bakışla hazırlanmış olup tarihsel hedeflerden güncel stratejilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

1. Tarihsel Perspektif: Sıcak Denizler Hedefi ve İşgal Öncesi Strateji

Rusya’nın yüzyıllardır süregelen jeopolitik hedeflerinden biri “sıcak denizlere inmek”, yani yıl boyu donmayan limanlara ve deniz ticaret yollarına kalıcı erişim sağlamaktır​.

Çarlık Rusyası döneminden beri bu strateji gözlemlenir; 1783’te II. Katerina (Katerina Büyük) döneminde Kırım’ın ilhakı, Karadeniz’de sıcak su limanına ulaşma hedefinin ilk önemli başarısı olarak tarihe geçmiştir​.

Sıcak denizlere inme arzusu, Rusya’yı Osmanlı İmparatorluğu ile defalarca karşı karşıya getirmiş; 19. yüzyıldaki Kırım Savaşı ve sonrasında Karadeniz’in kontrolü için büyük güçlerle rekabet kaçınılmaz olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde Karadeniz adeta bir “Sovyet gölü” haline gelmiş, zira SSCB kuzey ve doğu kıyılarını kontrol ederken batı yakasında dost rejimler bulunmuş, yalnızca Türkiye Karadeniz’de denge unsuru olarak NATO üyesi konumunda kalmıştır​.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Rusya’nın bölgesel konumu zayıfladı. 1990’lar ve 2000’lerde Bulgaristan ile Romanya’nın NATO’ya katılması, Gürcistan ve Ukrayna’nın da NATO üyeliğini hedeflediklerini açıklamaları Moskova için stratejik bir gerileme anlamına geliyordu​.

Rusya, Sovyet mirası Karadeniz Filosu’nun büyük kısmını elinde tutmak için Ukrayna ile anlaşmalar yaparak Sivastopol üssünü kiralamaya devam ettiyse de, Karadeniz’de nüfuzu azalan bir güç haline gelme riskini hissetmeye başladı​.

.SSCB sonrası dönemde Moskova, yakın çevresini kendi etki alanında tutmak amacıyla “yakın dış çevre” doktrinini benimsedi; Ukrayna gibi kilit ülkelerin Batı’ya entegrasyonunu engellemek, Karadeniz’de ve genel olarak Avrasya’da stratejik derinlik sağlamak Rus dış politikasının önceliklerindendi. 2014 öncesinde Rusya, Ukrayna’yı Gümrük Birliği/Eurasian Ekonomik Birliği gibi yapılarla kendisine bağlamaya çalışıyor, NATO genişlemesini önlemeyi kırmızı çizgi olarak vurguluyordu.

2. Stratejik Hatalar: Kırım ve Ukrayna Hamlelerinin Bölgeye Etkisi

Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakı ve 2022’de Ukrayna’ya topyekûn saldırısı, Moskova açısından kısa vadede kazanım gibi görünse de uzun vadede büyük stratejik hatalar olarak değerlendirilmektedir. Kırım’ın yasa dışı ilhakı, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da ilk defa bir ülkenin topraklarının zorla alınması anlamına geliyordu ve uluslararası normlara meydan okumaktaydı​.

.Bu adım, Rusya’nın global ölçekte dışlanmasının başlangıcı oldu: G8 üyeliğinin askıya alınması, AB ve ABD’nin ilk yaptırım paketlerini devreye sokması ve BM Genel Kurulu’nda ilhaka karşı geniş kınama kararları alınması sonuçlarını doğurdu​.

Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı hareketlere Rus desteği (Donetsk ve Luhansk’ta) de bölge ülkelerine, Sovyet sonrası sınırların Kremlin tarafından garanti görülmediği mesajını verdi.

2022 Şubat’ında başlayan Ukrayna işgali, çok daha geniş kapsamlı bir stratejik misillemeye yol açtı. Moskova, Ukrayna’yı hızlıca dize getirebileceğini varsayarak bu savaşa girmişti; ancak beklenenin aksine Ukrayna kuvvetleri kararlı bir direniş gösterdi ve Batı’dan büyük destek gördü. Sonuç olarak savaş uzadıkça uzadı ve Rusya yalnızca Ukrayna’da değil, tüm eski Sovyet coğrafyasındaki etkisini aşındıran bir bataklığa saplandı​

Bu işgal, Putin’in “yakın çevre” (blizhnee zarubezhe) doktrinine ağır darbe indirdi. Uzun yıllar Rusya’yı doğal lider kabul etmiş veya en azından denge siyaseti gütmüş olan Belarus, Kazakistan, Ermenistan, Orta Asya cumhuriyetleri bile Rusya’nın savaşını mesafeli bir duruşla karşıladılar. Örneğin Kazakistan, Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgelerin bağımsızlığını veya Rusya’nın ilhak ettiği bölgeleri tanımayı reddetti; aksine kendi toprak bütünlüğüne yönelik benzeri bir tehdit olasılığına karşı savunma harcamalarını artırıp askeri doktrinini güncelledi​.

.Orta Asya’daki Rus müttefikleri bile (Kırgızistan, Tacikistan gibi) Moskova’nın baskısına rağmen Ukrayna savaşına açık destek vermekten kaçındılar ve Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) bünyesinde bu savaşa dâhil olunmaması gerektiğini savundular​.

.Gürcistan ve Moldova gibi 2008 ve 2014’te Rusya tarafından baskıya maruz kalan ülkeler, daha güçlü bir şekilde Batı kurumlarına yönelme isteğini dile getirdiler. Moldova, AB üyeliği başvurusunda bulunarak ve Rus propagandasını yasaklayarak rotasını netleştirdi. Finlandiya ve İsveç ise on yıllardır sürdürdükleri tarafsızlık politikasını terk ederek, Rus tehdidi karşısında NATO şemsiyesine girmenin güvenlikleri için elzem olduğunu kararlaştırdılar (aşağıda detaylı incelenecektir). Tüm bu gelişmeler, Rusya’nın Kırım ve Ukrayna hamlelerinin ters teptiğini, eski Sovyet coğrafyasında Moskova’nın “özel nüfuz alanı” olduğu fikrinin hızla erozyona uğradığını göstermektedir​.

.Artık “post-Sovyet alan” homojen bir etki alanı olmaktan çıkmış, her ülkenin kendi güvenlik ve dış politika yolunu aradığı daha parçalı bir tablo ortaya çıkmıştır.

3. Askeri ve Güvenlik Kayıpları: Ordu, NATO ve İstihbarat

Rus Ordusunun Kayıpları: Ukrayna işgali, Rus silahlı kuvvetlerine II. Dünya Savaşı sonrasının en büyük kayıplarını yaşattı. ABD istihbarat kaynaklarına göre, 2022 Şubat’ından bu yana Rusya’nın askeri kayıpları 300 bine yaklaşmıştır; bunun yaklaşık 120 binini ölümler oluştururken 170–180 bin kadarı yaralanmalardan ibarettir​.

Bu sayılar, savaşın uzayan bir yıpratma mücadelesine dönüşmesiyle her geçen gün artmıştır. Karşılaştırmalı olarak, Ukrayna tarafının kayıpları da on binlerce düzeyde ağır olmakla birlikte, Rusya’nın insan gücü ve teçhizat kayıpları çok daha yüksek bir mutlak sayıya ulaşmıştır​.

.Bağımsız açık kaynak analizlerine göre Rusya, şimdiye kadar binlerce tank ve zırhlı aracı, yüzlerce uçak ve helikopteri kaybetmiş, cephane stoklarını hızla tüketerek İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere mühimmat tedariki için yönelmek zorunda kalmıştır. Bu kayıplar, Rus ordusunun geleneksel caydırıcılık imajına ciddi zarar verdi ve konvansiyonel askeri gücünün beklenenden zayıf olduğu yönünde küresel bir algı oluşturdu. Savaşın ilk aylarında Kiev’i hızla ele geçirme planı fiyaskoyla sonuçlanmış; Rus kuvvetleri başkent çevresinden geri çekilmek zorunda kalırken geride Buça gibi yerlerde sivillere karşı işlenen vahşetin izlerini bırakarak uluslararası alanda daha da büyük bir itibar kaybına uğramıştır. Sonrasında Rus ordusu, savaş hedeflerini daraltıp Donbas ve güney koridoruna odaklansa bile, çatışmaların üçüncü yılına girilirken ancak sınırlı ilerlemeler kaydedebilmiştir. Ukrayna ordusu ise başlangıçtakine kıyasla çok daha güçlü bir konuma gelmiştir: Batı’nın sağladığı milyarlarca dolarlık modern silahlar, ekipman ve eğitim sayesinde personel sayısı ve savaşma kabiliyeti arttı. Nitekim analistler, Ukrayna’nın toplam silahlı personel sayısının (aktif, yedek ve paramiliter dâhil) yaklaşık 500 bine ulaştığını belirtmektedir​.

Bu durum, Rusya’nın amaçladığının tam tersine, Ukrayna’yı askeri açıdan NATO standartlarına yaklaşan ve son derece tecrübeli bir orduya dönüştürdü.

NATO’nun Genişlemesi ve Güçlenmesi:

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, NATO’yu yeniden birincil görevi olan ortak savunmaya odaklanmaya sevk etti. Soğuk Savaş sonrasında ilk kez 2022’de NATO, doğu kanadında (Baltık ülkeleri, Polonya, Romanya gibi) konuşlu acil mukabele birliklerinin sayısını ve hazırlık seviyesini keskin biçimde artırdı. Üye ülkeler olası bir Rus saldırganlığına karşı savunmalarını güçlendirmek üzere bölgeye ek çokuluslu savaş grupları gönderdi. Dahası, onlarca yıldır tarafsız kalan Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler Rus tehdidinin somutlaşmasıyla NATO’ya üyelik başvurusunda bulundular. Finlandiya 4 Nisan 2023’te resmen NATO üyesi oldu, böylece NATO-Rusya sınırı bir anda 1300 km’den fazla genişledi​.

Rusya, Finlandiya’nın katılımını “tarihi bir hata” ve kendi güvenliğine tehdit olarak niteleyip sınır bölgesine takviye asker göndereceğini duyurdu​.

İsveç’in de üyeliği tamamlanma aşamasındadır. İronik biçimde, Putin’in Ukrayna’yı NATO’dan uzak tutma gerekçesiyle başlattığı savaş, NATO’yu büyüterek Rusya sınırlarına daha da yaklaştırmıştır​.

İttifak ayrıca 2022’den bu yana kolektif savunma planlarını güncellemiş, daha önce yapmaktan imtina ettiği adımları atmaya başlamıştır: Almanya’nın modern tanklarını (Leopard 2), ABD’nin gelişmiş roket sistemlerini (HIMARS) ve Patriot hava savunmalarını Ukrayna’ya verme kararı, NATO üyelerinin Rusya’yı caydırmak için dolaylı angajmana girmekten çekinmediğini gösterdi. Birçok müttefik, savunma harcamalarında radikal artışlara gitti. Örneğin Almanya, savaşın başlamasının hemen ardından 100 milyar avroluk ek savunma fonu ayırarak GSYİH’nın %2’si üzerine çıkma taahhüdünde bulundu​.

Polonya, 2024 itibariyle savunmaya GSYİH’sinin %4’ünden fazlasını ayırarak NATO içinde en yüksek oranlı harcama yapan ülke konumuna geldi ve ordusunu hızla modernize etmeye başladı​.

ABD ise Avrupa’daki askeri varlığını tekrar artırdı; Doğu Avrupa’ya ek kuvvetler sevkederek, NATO müttefiklerine somut güvence verdi. Tüm bu adımlar, Batı ittifakının Rusya’nın eylemleri karşısında kenetlendiğini ve uzun vadeli bir caydırıcılık stratejisi benimsediğini ortaya koymaktadır.

Rus İstihbaratının İtibarsızlaşması:

Ukrayna savaşı, Rusya’nın istihbarat örgütlerinin de ciddi prestij kaybına uğradığı bir kriz olmuştur. Savaş öncesinde FSB’nin 5. Servisi başta olmak üzere Rus istihbaratı, Ukrayna’daki siyasi durumu yanlış okumuş, Kremlin’e Ukrayna’nın hızla teslim olacağı yönünde aşırı iyimser ve hatalı raporlar sunmuştur​.

Putin, işgalin ilk haftalarında planların suya düşmesinin faturasını istihbarata kesti; FSB’nin ilgili dairesinin başkanı Sergei Beseda ve yardımcısı görevden alınıp sorguya alındı, birçok istihbarat yetkilisi ev hapsine konularak iç temizlik başlatıldı​.

Sızan belgelere göre, FSB içerisindeki kurumsal yozlaşma ve liderlere gerçeğin yerine duymak istediklerini söyleme kültürü, Ukrayna’daki direnişin ve Batı’nın tepkisinin yanlış hesaplanmasına yol açtı​.

Savaş ilerledikçe, Ukrayna istihbaratı SBU’nun birçok Rus ajanını ve sabotaj hücresini çökertmesi, hatta yüzlerce FSB personelinin kimlik bilgilerini ifşa etmesi, Rus istihbarat ağının Ukrayna’da büyük ölçüde kör olduğuna işaret etti​.

.Ayrıca Avrupa ülkeleri, savaşın başlamasıyla eşzamanlı olarak çok sayıda Rus diplomatı casusluk faaliyetleri nedeniyle sınır dışı etti – bu sayının 2022 içinde yüzlerceyi bulduğu bildirildi. Bunun sonucunda Rusya’nın Avrupa içindeki istihbarat toplama kapasitesi de epeyce darbe aldı. Bir bütün olarak bakıldığında, Ukrayna’daki askeri başarısızlıklar Rus silahlı kuvvetlerinin ve istihbarat servislerinin itibarını zedelemiş, Rusya’nın “askeri süper güç” ve “sinsi istihbarat devi” imajını önemli ölçüde sarsmıştır.

4. Ekonomik Sonuçlar: Yaptırımlar, Enerji ve Daralan Ekonomi

Batı Yaptırımlarının Etkisi:

Ukrayna işgaline cevap olarak uygulanan Batı yaptırımları, tarihte eşi görülmemiş kapsam ve derinliğe sahiptir. ABD, AB, Birleşik Krallık, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi ülkeler, koordineli bir şekilde Rus ekonomisini hedef alan sert tedbirler aldı. Bu yaptırımlar arasında Rusya Merkez Bankası’nın yüz milyarlarca dolarlık rezervinin dondurulması, büyük Rus bankalarının SWIFT küresel ödeme sisteminden çıkarılması, kritik teknolojilerin (yarı iletken, havacılık ekipmanı, savunma bileşenleri vb.) Rusya’ya ihracatının yasaklanması ve stratejik sektörlere (enerji, havacılık, gemicilik) yönelik kısıtlamalar bulunmaktadır​.

Ayrıca yüzlerce Rus oligark, şirket ve devlet yetkilisine bireysel yaptırımlar uygulanmış; Putin’e yakın çevreden isimlerin mal varlıkları dondurulup seyahat yasakları getirilmiştir​.

Yaptırımlar ilk etapta Rus ekonomisinde bir şok etkisi yarattı: Ruble Mart 2022’de değerinin önemli bölümünü kaybederek serbest düşüşe geçti, Moskova Borsası haftalarca kapalı kaldı ve finansal panik yaşandı. Ancak Rusya, sermaye kontrolleri ve merkez bankasının hızlı faiz artırımları gibi acil önlemlerle para birimini bir süre istikrara kavuşturdu. Enerji gelirleri de 2022 boyunca geçici bir tampon işlevi gördü; zira savaşın ilk yılında petrol ve doğal gaz fiyatları küresel ölçekte yükselmişti ve Avrupa yaptırımları zamanla devreye girdiğinden Rusya kısa vadede yüksek gelir elde etti. Ne var ki, orta ve uzun vadede yaptırımlar Rus ekonomisini ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Ekonomistlerin hesaplamalarına göre, savaşın üçüncü yılı itibariyle Rusya’nın GSYİH’si, savaş olmamış olsaydı ulaşabileceği patikanın %10–12 altında seyretmektedir​.

Halkın gerçek alım gücü ise savaşın ve yaptırımların etkisiyle belirgin biçimde geriledi; kullanılabilir kişisel gelir seviyesi, çatışma öncesi trende kıyasla %20–25 daha düşüktür​.

Ülke içindeki enflasyon ve faiz oranları dönem dönem %20’lerin üzerine çıkarak makroekonomik istikrarı zorlamış; yüksek enflasyon, artan faizler, şirket iflaslarındaki artış ve finansmana erişimdeki sıkıntılar Rusya ekonomisinin giderek kırılganlaştığına işaret etmiştir​.

Nitekim Rusya 2022’de yaklaşık %2,1 oranında küçülürken, 2023’te petrol/gaz gelirlerindeki düşüşle bütçe açığı büyümüş, hükümet artan savaş harcamalarını finanse edebilmek için Ulusal Refah Fonu’na ve içeride borçlanmaya başvurmak zorunda kalmıştır.

Enerji Piyasalarındaki Değişimler: Rusya ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü, savaşın belki de en kalıcı etkilerini yaşayacaktır. Avrupa Birliği onlarca yıldır Rus gazına bağımlıydı – 2021’de AB toplam doğal gaz ithalatının %45’i Rusya’dan gelmekteydi​.

Savaş patlak verdikten sonra Rusya’nın güvenilmez bir tedarikçi haline geldiği anlaşıldı ve AB ülkeleri hızla alternatiflere yöneldi. Rusya, 2022 boyunca zaman zaman Avrupa’ya gaz akışını kısıtlayarak veya keserek karşı koz kullanmaya çalışsa da bu hamle geri tepti; çünkü Avrupa bu süreçte LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) terminallerini büyütüp ABD ve Katar gibi ülkelerden LNG ithalatını rekor düzeyde artırdı, ayrıca Norveç ve Cezayir gibi kaynaklardan boru gazı akışını yükseltti. Sonuç olarak AB’nin Rus gazına bağımlılığı dramatik biçimde azaldı: 2024 ortalarına gelindiğinde Rusya’nın AB gaz ithalatındaki payı %18’in altına düşerek, savaş öncesi seviyenin çok küçük bir kısmına geriledi​.

Bazı hesaplara göre, 2024 itibarıyla Avrupa’nın Rusya’dan aldığı gaz miktarı 2021’dekinin yalnızca yaklaşık %8’i kadardır​.

Bu, Rusya’nın en büyük müşterisini fiilen kaybettiği anlamına gelir. Rus ekonomisi için doğal gazdan gelen döviz gelirleri büyük ölçüde azalırken, yıllarca inşa edilen güven de yitirildi. Rusya bu kaybı telafi etmek için Çin, Hindistan gibi Asya pazarlarına yönelmeye çalışıyor; ancak boru hatları altyapısı sınırlı olduğundan (örneğin Çin’e Sibirya Gücü hattı toplam Avrupa’ya ihracatın ancak küçük bir kısmını taşıyabilir) kısa vadede gazın büyük kısmı satılamıyor. Petrol piyasasında da köklü bir yeniden yönlenme yaşandı. AB, Aralık 2022’den itibaren Rusya’dan deniz yoluyla petrol ithalatını yasakladı ve G7 ülkeleri Rus petrolüne varil başına 60 dolar fiyat tavanı uygulamaya başladı. Bunun sonucunda Rusya, Urals petrolünü geleneksel Avrupa müşterilerine değil, büyük indirimlerle Hindistan, Çin, Türkiye gibi ülkelere satar hale geldi. 2023’te Çin, Rusya’nın bir numaralı petrol müşterisi konumuna yükselirken, Hindistan da günde yaklaşık 1,5-2 milyon varil Rus petrolü alarak önemli bir alıcı oldu. Her ne kadar Rusya toplam ihracat hacmini belli ölçüde korusa da, uygulanan fiyat tavanı nedeniyle varil başına 10-20 dolar civarı bir indirimle satmak zorunda kaldığı için petrol gelirlerinde kayda değer düşüş yaşadı. Yaptırımlar ayrıca Rusya’nın petrol ihracat lojistiğini de zorlaştırdı; Avrupalı denizcilik ve sigorta şirketleri devreden çıktığından, Moskova “gölge filo” denilen alternatif tanker ağları kurmak durumunda kaldı​.

Tüm bu dönüşümler, kısa vadede küresel enerji fiyatlarında dalgalanmalara yol açsa da orta vadede Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlılığının kırılması ve Rusya’nın pazar payının kalıcı olarak daralması sonucunu doğurmuştur.

Uluslararası Ticari Ortakların Kaybı:

Savaş ve yaptırımlar, Rusya’yı küresel ticaret ve yatırım ortamında tecrit edilmiş bir konuma itti. Yüzlerce çokuluslu şirket, itibar riski veya yasal yaptırım zorunlulukları nedeniyle Rusya’dan çekilme kararı aldı. Yale Üniversitesi’nin kapsamlı takibine göre, 1500’den fazla şirket işgalin başlamasından bu yana Rusya’daki faaliyetlerini azalttığını veya tamamen durdurduğunu duyurmuştur; bunların 1000’den fazlası ülkeden tamamen çıkmış ya da asgari düzeyin ötesinde operasyon kısıtlamıştır.

McDonald’s, Starbucks, IKEA, BP, Shell, Mastercard, Visa, IBM gibi çok sayıda küresel marka ve yatırımcı Rusya pazarını terk etti. Bu kurumsal göç, Rusya’nın son 30 yılda küresel ekonomiye entegrasyon çabalarına büyük darbe vurdu. Ülkeden çıkan şirketler ve yatırımcılar, milyarlarca dolarlık varlıklarını satarak veya terk ederek ayrıldı; örneğin BP, Rosneft’teki %20 hissesini bırakırken yaklaşık 25 milyar dolar zararı göze aldı. Yabancı sermaye çıkışı ve teknoloji transferinin durması, Rusya’nın gelecekteki büyüme potansiyelini de kısıtlıyor. Özellikle ileri teknoloji, finans ve imalat sektörlerinde batı menşeli makine-teçhizat ve know-how eksikliği hissedilmeye başlandı. Uçak filolarının bakımından otomotiv üretimine kadar birçok alanda yedek parça ve teknoloji ambargosu nedeniyle üretim aksamaları yaşanıyor. Rusya, bu boşlukları doldurmak için Çin, Türkiye, Hindistan gibi üçüncü ülkeler üzerinden dolaylı ithalat yollarına başvuruyor olsa da, pek çok ürün için ikame bulmak kolay değil. Sonuç olarak Rus sanayisi daha geri teknolojilere yönelmek veya yerli üretimle yetinmek durumunda kalıyor ki bu da verimlilik kaybı demek.

Rus Ekonomisinin Daralması ve Dönüşümü: Ekonomik izolasyon ve savaş ekonomisine geçiş, Rusya’da uzun vadeli bir durgunluk ve gerileme riskini beraberinde getiriyor. İlk şok atlatıldıktan sonra 2023 yılında Rusya resmi olarak küçük bir büyüme kaydettiyse de bu büyüme, büyük ölçüde savaş harcamaları ve kamu destekli sektörlerin genişlemesi sayesinde sağlanabildi​.

Hükümetin savunma ve güvenlik harcamalarını 2022-2024 döneminde GSYİH’nin %10’una varan oranda artırdığı bildiriliyor​

Bu da Rus ekonomisini bir anlamda askeri üretim ve devlet destekli yatırımlarla ayakta tutulan bir savaş ekonomisine dönüştürüyor​

Ancak özel sektör, tüketim ve yatırım ortamı bu süreçte büyük zarar gördü. Enflasyonun yüksek seyretmesi, belirsizlik ve dış pazarların kaybı, iş dünyasında temkinlilik yaratıyor. Beyin göçü de önemli bir sorun: Yüz binlerce nitelikli Rus vatandaşı (mühendisler, IT çalışanları, akademisyenler vs.) savaşın başlaması ve seferberlik ilan edilmesiyle ülkeyi terk etti. Bu ölçekte bir insan sermayesi kaybı, ülkenin yenilikçi kapasitesini zayıflatacaktır. Kısacası Rusya, savaşın ekonomik bedelini hem bugünkü refah kaybı hem de yarının büyüme fırsatlarının yitimi şeklinde ödemektedir. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, eğer savaş ve yaptırımlar birkaç yıl daha devam ederse Rusya ekonomisinin 2030’lara girilirken 1990’ların sonundaki büyüklüğüne gerileyebileceğini öngörüyor. Bu, Rusya’nın küresel ekonomi içindeki ağırlığının kalıcı olarak azalması anlamına gelir. Nitekim 2022 itibariyle nominal GSYİH’si ilk kez İspanya seviyesine kadar gerileyen Rusya, ilerleyen yıllarda Endonezya, Türkiye gibi orta boy ekonomilerin bile altına düşme riskiyle karşı karşıyadır.

5. Diplomatik ve Politik Sonuçlar: Uluslararası Prestij Kaybı ve İttifaklar

Uluslararası Prestij ve Yalnızlaşma: Ukrayna’ya saldırı, Rusya’nın uluslararası alandaki itibarını ve konumunu ciddi şekilde sarstı. İşgalin hemen ardından 2 Mart 2022’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplandı ve 141 ülkenin oyuyla Rusya’nın saldırısını kınayan, derhal koşulsuz geri çekilme talep eden bir karar kabul edildi​.

Sadece 5 ülke (Rusya, Belarus, Suriye, Kuzey Kore, Eritre) buna karşı oy kullandı, 35 ülke çekimser kaldı​.

Bu ezici kınama oyu, dünya kamuoyunun büyük kısmının Rusya’nın eylemini kabul edilemez bulduğunu gösteriyordu. BM Genel Kurulu kararları bağlayıcı olmasa da Moskova’nın diplomatik izolasyonunu sembolik olarak tescil etmiş oldu​

Rusya, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi statüsü sayesinde yaptırım kararlarını veto ederek kendini koruyabildiği oranda küresel kurumlarda tamamen dışlanmaktan kurtulduysa da, pek çok uluslararası platformda dışlanmayla yüzleşti. Örneğin Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarıldı, insan hakları konseyi gibi oluşumlarda üyeliği askıya alındı. 2022’de Endonezya’daki G20 zirvesinde Putin, olası protestolar ve soğuk muamele endişesiyle bizzat bulunmamayı tercih etti; dışişleri bakanı Lavrov düşük profilli bir temsille yetindi. 2023’te Güney Afrika’daki BRICS zirvesine de hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararı olduğu için video konferansla katılmak zorunda kaldı (Güney Afrika Roma Statüsü imzacısı olarak Putin’i ülkesine gelse tutuklamak durumundaydı). Tüm bunlar, Rusya’nın küresel prestijinin dramatik biçimde düştüğünü ortaya koyuyor. Moskova yönetimi, kendisini destekleyen veya en azından karşı çıkmayan bir “küresel güney” bloku olduğunu vurgulamaya çalışsa da aslında bu ülkelerin çoğu (Çin, Hindistan, Brezilya gibi) Rusya’nın savaşını desteklemekten ziyade tarafsız kalmaya çalışan, çıkar odaklı aktörlerdir. Rusya, giderek parya (istenmeyen) devlet muamelesiyle karşılaşmakta; bu da hem yumuşak gücünü hem de pazarlık kozlarını zayıflatmaktadır.

Bölgesel ve Küresel İttifaklarda Değişim: Ukrayna savaşı, dünya çapında jeopolitik ittifaklar ve ilişki ağlarında kaymaları hızlandırdı. Avrupa kıtasında Soğuk Savaş’tan bu yana görülmemiş bir birlik ve dayanışma ortaya çıktı; AB ülkeleri Rusya’ya karşı ardı ardına ortak tavır alıp benzeri görülmemiş yaptırımlarda uzlaştılar. Geleneksel olarak askeri tarafsızlığıyla bilinen İsveç, Finlandiya gibi ülkelerin NATO’ya yönelmesi, Avrupa güvenlik mimarisinin Rusya tehdidine karşı yeniden kenetlendiğini gösterdi. Fransa’dan Polonya’ya, Baltık ülkelerinden İtalya’ya kadar birçok başkent, Rusya’nın saldırganlığını ortak bir tehdit olarak tanımladı. Hatta İsviçre gibi tarafsız ülkeler bile Rusya’ya yaptırımlara katılarak uzun süredir koruduğu tarafsızlık politikasında istisna yaptı. Bölgesel olarak bakıldığında, Doğu Avrupa ülkelerinin ağırlığı arttı; Rusya’ya tarihsel olarak şüpheyle bakan Polonya, Baltık devletleri gibi ülkeler Ukrayna’ya en güçlü desteği veren, diplomatik gündemi belirleyen aktörler haline geldi. Bu durum, AB içinde batı-doğu dengelerini de değiştirmektedir.

Eski Sovyet coğrafyasında da ilişkiler yeniden tanımlanıyor. Belarus, Rusya’nın en yakın müttefiki olarak topraklarını Rus güçlerine açtıysa da doğrudan savaşa girmemeye özen gösterdi; zira Belarus lideri Lukaşenko bile kamuoyunda savaşın getirdiği risklerin farkında. Ermenistan, Azerbaycan’la yaşadığı çatışmada Rusya’nın beklediği desteği vermemesinden ötürü büyük hayal kırıklığına uğradı ve güvenlik için Batı’ya (AB gözlem misyonu çağrısı gibi) yönelmeye başladı. Azerbaycan ve Türkiye gibi bölgesel güçler, Rusya’nın zayıflamasını fırsat bilerek Kafkaslar’da ve Orta Asya’da nüfuzlarını artırma peşinde. Nitekim Orta Asya cumhuriyetleri, Rusya’yla ilişkilerini sürdürmekle birlikte Türkiye, Çin gibi alternatif ortaklarla bağlarını kuvvetlendiriyorlar

Özellikle Türkiye, bölgeyle yakın dil ve kültür bağlarını da kullanarak Kazakistan ve Özbekistan’la stratejik ortaklıklar tesis etti; insansız hava aracı üretimi gibi savunma alanlarında işbirliğine gidildiği görüldü​

Çin, Rusya’nın zayıflamasını kendi nüfuzunu artırmak için temkinli bir fırsat olarak görüyor; Orta Asya’da Rusya’nın geleneksel rolüne talip olmadan, ekonomik nüfuzunu derinleştiriyor.

BRICS ve Çin ile İlişkiler:

Batı’dan dışlanan Rusya, kendi açısından bir doğuya yönelme stratejisini hızlandırmıştır. Özellikle Çin ile yakınlaşma, Putin yönetiminin savaş sonrası hayati dayanaklarından biri haline geldi. Her ne kadar Pekin, Ukrayna işgalini resmen onaylamasa ve “tarafsız” bir duruş sergilediğini ileri sürse de, fiilen Moskova’ya önemli bir destek sağlayageldi: Çin, Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmadı; aksine Rus enerji ürünlerini, ham maddelerini büyük miktarlarda satın alarak ve Rusya’ya teknoloji ürünleri satarak ekonomik bir can simidi işlevi gördü. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2023 yılında 240,1 milyar dolarla rekor kırdı, bu bir önceki yıla göre %26’lık bir artış anlamına geliyor​.

Çin’den Rusya’ya otomobil, elektronik, makine ve tüketim malları ihracatı patlama yaptı; Rusya’da batılı markaların çekilmesiyle oluşan boşluğu Çinli firmalar doldurmaya başladı​.

Buna karşılık Rusya, Çin’e petrol, gaz, kömür tedarikini artırdı ve finansal işlemlerde dolar yerine Çin yuanı kullanımını yaygınlaştırdı. Bu gelişmeler, bazı uzmanlarca “Ruble yerine Yuanizasyon” olarak adlandırılıyor ve Rusya’nın ekonomik olarak Çin’e bağımlılığının keskin biçimde yükseldiğine işaret ediyor​.

Uzun vadede Rusya, Çin karşısında giderek junior partner (küçük ortak) konumuna düşme riskini kabullenmiş görünüyor; zira yaptırımlar altında başka seçeneği sınırlı. Bununla birlikte Çin, temkinli davranarak Rusya’ya doğrudan askerî yardım sağlamaktan kaçındı ve itibarını zedeleyecek adımlardan geri durdu. Pekin yönetimi, kendini barış yanlısı konumda göstermek için 2023’te bir barış planı önerisi sunmuş olsa da, bu plan somut sonuç üretmedi. BRICS platformu (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) Rus diplomatisi için önemli bir çıkış alanı haline geldi. Rusya, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi Batı dışı oluşumlarda aktif rol alarak küresel izolasyonu dengelemeye çabalıyor. 2023 BRICS zirvesinde yeni üyeler (Suudi Arabistan, İran, Mısır gibi ülkeler) davet edilerek blok genişletildi; böylece Moskova, Batı’ya alternatif çok kutuplu ittifaklar kurma tezini güçlendirmeye çalışıyor. Ancak pratikte Hindistan, Brezilya gibi ülkeler de Rusya’nın savaşını desteklemedikleri gibi kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Örneğin Hindistan, Rusya’dan ucuz petrol alırken bir yandan ABD ve Avrupa ile yakın ekonomik ve teknolojik bağlarını sürdürüyor; Brezilya ise barış çağrısı yapıyor ama Rusya’ya yaptırım uygulamıyor. Dolayısıyla Rusya, küresel güney içinde tamamen yalnız kalmasa da, destek gördüğü alanlar oldukça sınırlı ve koşullu. Sonuç olarak, Ukrayna’ya saldırı Rusya’nın uluslararası arenadaki konumunu Batı’dan kopmuş, Çin’e yaslanmış ve küresel normlara meydan okuyan bir güç olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Bu durum Birleşmiş Milletler’den G20’ye kadar birçok platformda Rusya’nın etkinliğini azaltmakta; hatta Moskova’nın yıllarca özenle inşa ettiği “güvenilir enerji tedarikçisi” veya “bölgesel istikrar unsuru” imajları tamamen zedelenmiş bulunmaktadır.

6. NATO ve ABD Stratejilerindeki Değişim: Harekete Geçirilen İttifak

NATO’nun Yeniden Canlanması:

Rusya’nın eylemleri, NATO’yu adeta yeniden uyandırmıştır. 1990’lar ve 2000’lerde varoluş amacını sorgulayan, “beyin ölümü” tartışmaları yapılan İttifak, 2014 Kırım ilhakıyla ilk kez tetikte geçmiş, 2022’deki işgal ile ise asli misyonu olan kolektif savunmaya tam anlamıyla odaklanmıştır​

NATO, doğu kanadındaki üyelerini korumak için hızlı reaksiyon birliklerinin sayısını 40 binden 300 bine çıkarma hedefini duyurdu, komuta yapısını Rusya’dan gelebilecek her türlü senaryoya hazır olacak şekilde güncelledi. Baltık devletleri ve Polonya’da önceden sembolik düzeyde bulunan çokuluslu NATO taburları, 2022 sonrasında fiilen tabur/brigade büyüklüğüne yaklaştırıldı ve sürekli rotasyonlu NATO varlığı tesis edildi. ABD, savunma harcamalarını ve Avrupa’daki askeri personel sayısını artırma kararı alarak müttefiklerine güvence verdi. Ayrıca NATO, Rus tehdidini resmen yeni stratejik konseptine en önemli risk olarak dahil etti. Özetle, Putin’in adımları NATO’yu hiç olmadığı kadar birlik içinde ve harekete hazır hale getirmiştir – ki bu da Rusya açısından ters etki yapan bir diğer önemli sonuçtur.

ABD’nin Liderliği ve Askeri Politikaları:

Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna savaşıyla birlikte transatlantik lider rolünü pekiştirmiş durumdadır. Washington, 2022’den itibaren Ukrayna’ya yaklaşık $50+ milyar değerinde askeri yardım yaparak modern tarihinin en büyük dış askeri destek programlarından birini yürütmektedir. Bu yardımlar arasında HIMARS roket sistemlerinden M777 obüslere, Javelin tanksavarlarından Patriot hava savunmalarına, Abrams tanklarından çeşitli mühimmat ve istihbarat desteğine kadar geniş bir yelpaze bulunmaktadır. ABD ordusu, Avrupa’da 1980’lerden beri ilk kez Rusya’yı caydırmaya yönelik ciddi bir yığınak ve tatbikat temposuna geçmiştir. 2021’de Avrupa’da 60 bin civarında Amerikan askeri varken, 2022 sonrası bu sayı 100 bine yaklaşmıştır. Polonya, Romanya gibi ülkelere yeni ABD üsleri veya birlik konuşlandırmaları yapılmış, ağır teçhizat stokları önceden bu ülkelere kaydırılmıştır. Bu, ABD’nin Orta Doğu ve terörle mücadele odaklı askeri planlamadan tekrar büyük güç rekabeti paradigmasına döndüğünü gösterir. 2022’deki savaş, ABD’nin Avrupa güvenliğine ilgisinin azaldığı yönündeki yorumları da boşa çıkarmıştır; aksine Washington, Ukrayna üzerinden Rusya’nın askeri kapasitesini zayıflatmayı stratejik bir öncelik saymaktadır. Bununla birlikte, ABD içinde de savaşın uzamasıyla birlikte farklı görüşler belirmektedir. 2024 ABD başkanlık seçimleri bağlamında bazı siyasetçiler (örneğin eski Başkan Donald Trump) Ukrayna’ya “açık çek” verilmesine eleştirel yaklaşmakta, daha farklı bir diplomatik strateji izlenebileceğini ima etmektedir. Ancak halihazırda ABD yönetimi (Başkan Joe Biden liderliğinde) “Ukrayna’nın yanındayız, ne kadar sürerse sürsün” mesajını korumuştur. Bu kararlılık, Rusya’nın hesaplamalarını bozan temel etkenlerden biri olmuştur.

Batı Avrupa’nın Savunma Uyanışı:

Rusya’nın saldırganlığı, NATO bağlamında sadece ABD’yi değil, Avrupa’nın kendisini de savunma konusunda yeniden düşünmeye itmiştir. Özellikle Almanya’nın savaş sonrası duyurduğu “Zeitenwende” (dönüm noktası) konuşması tarihi önemdedir. Şansölye Olaf Scholz, Şubat 2022’de Bundestag’ta yaptığı konuşmada “Putin’in savaşı” nedeniyle Almanya’nın on yıllardır ilk kez radikal politika değişikliği yapacağını, savunma bütçesinin GSYİH’nın %2’sinin üstüne çıkacağını ilan etmiştir​.

Berlin yönetimi, yıllarca siyasi çekinceyle yaklaşmış olduğu silah ihracatı konusunda da tabularını yıkarak Ukrayna’ya tanksavarlar, uçaksavarlar ve zırhlı araçlar göndermeye başlamıştır​

Bu değişimler, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin güvenlik politikasında devrim niteliğindedir. Benzer şekilde Fransa savunma harcamalarını artırma planları yapmış, Birleşik Krallık zaten Ukrayna’ya askeri destekte en ön sıralarda yer almıştır. Doğu Avrupa ülkeleri ise kendilerini ileri hat olarak görüp, bir yandan Ukrayna’ya maksimum desteği verirken öte yandan kendi caydırıcılıklarını artırmaya girişmişlerdir. Polonya, Çekya, Estonya, Letonya, Litvanya gibi ülkeler eski Sovyet yapımı silahlarını Ukrayna’ya verip karşılığında ABD ve Almanya’dan daha modern sistemler alarak ordularını NATO standardında genişletiyor. İskandinav ve Baltık bölgelerinde bölgesel savunma işbirlikleri derinleşiyor; örneğin Finlandiya ve Norveç, NATO içinde yakın koordinasyona giderken İsveç ile Baltık ülkeleri de Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki hareketlerine karşı birlikte hareket etme planları yapıyor. NATO’nun stratejik konsepti, Rusya’yı “doğrudan ve en büyük tehdit” ilan ederek uzun yıllar sonra Avrupa’nın bir numaralı gündeminin yine Rusya kaynaklı olduğunu vurguladı. Bu, ABD’nin de Çin’e odaklanırken Avrupa savunmasını Avrupalıların daha fazla üstlenmesi beklentisiyle örtüşüyor. AB içinde de ortak savunma ve askeri mobilizasyon konuları daha ciddi ele alınmaya başladı; Fransa’nın yıllardır savunduğu Avrupa ordusu fikri halen uzak olsa da, PESCO ve EDF gibi AB savunma girişimleri ivme kazandı.

Özetle, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı NATO’yu ve genel olarak Batı ittifakını yeniden güçlendirmiş ve genişletmiştir. Bu süreçte NATO, kuruluş amacına uygun şekilde Avrupa’daki Rus tehdidine odaklanarak caydırıcılığını artırırken; ABD ve müttefikleri askeri politikalarında önemli revizyonlara gidip savunma harcamalarını yükseltmiştir. Rusya’nın korktuğu senaryo – NATO’nun genişlemesi ve güçlenmesi – bizzat kendi eylemleri sonucu gerçekleşmiştir.

7. Türkiye’nin Olası Barış Gücü/Müzakereci Rolü

Türkiye’nin Arabulucu Pozisyonu:

Türkiye, Ukrayna savaşı boyunca izlediği denge politikasıyla hem NATO müttefiki hem de Rusya ile diyalog halinde olan nadir aktörlerden biri olarak ön plana çıkmıştır. Ankara, savaşın başından itibaren iki tarafla da konuşabilen bir arabulucu rolü oynamaya soyundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem Putin hem Zelenskiy ile düzenli temas kurarak krizi yatıştırmaya çalıştı; bu temaslar sayesinde Mart 2022’de Antalya Diplomasi Forumu marjında ilk üst düzey Rus-Ukrayna görüşmesi gerçekleşti. Ardından yine Türkiye’nin kolaylaştırıcılığında Rus ve Ukraynalı heyetler İstanbul’da Nisan 2022’de bir araya geldiler ve geçici bir müzakere çerçevesi üzerinde konuştular. Her ne kadar bu erken barış girişimleri, sahadaki gelişmeler (örneğin Buça’daki sivil katliam görüntülerinin ortaya çıkması) nedeniyle akamete uğramış olsa da, Türkiye uluslararası toplum nezdinde önemli bir diplomatik kanal açmış oldu. Savaş ilerledikçe de Ankara bu arabuluculuk çizgisini sürdürdü. En somut başarı, Temmuz 2022’de imzalanan Karadeniz Tahıl Girişimi oldu. Birleşmiş Milletler ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla, Rusya ve Ukrayna ayrı ayrı anlaşmalara imza atarak Ukrayna limanlarındaki tahılın güvenli koridorlar üzerinden dünya pazarına çıkmasını kabul ettiler​.

Bu anlaşma, milyonlarca ton tahılın Ukrayna’dan çıkışına imkân tanıyarak küresel gıda krizini hafifletti ve özellikle Afrika ile Orta Doğu’daki ülkelerin takdirini kazandı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, Erdoğan’a teşekkür etti; aynı şekilde Zelenskiy, Putin, Biden, AB yetkilileri de Türkiye’nin çabalarını övdüler​

Türkiye ayrıca Eylül 2022’de Rusya ve Ukrayna arasında gerçekleşen en büyük esir takasında da kolaylaştırıcı rol oynadı; aralarında Yüksek rütbeli komutanların da olduğu yüzlerce savaş esiri, Türkiye’nin arabuluculuğu sayesinde takas edildi ve bir kısmı geçici olarak Türkiye’ye emanet edildi.

Ankara’nın bu denge siyaseti, bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklemek (Kırım ilhakını tanımamak, Bayraktar SİHA’larını sağlamak gibi) ama diğer yandan Rusya’ya yaptırımlara katılmayarak ve diyaloğu açık tutarak ara bulma kapasitesini korumak şeklinde özetlenebilir​.

Türkiye, Montreux Sözleşmesi’nden doğan yetkilerini kullanarak savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişini kısıtladı ve böylece çatışmanın Karadeniz’e yayılmasını önlemeye çalıştı; ama aynı zamanda Rusya ile ekonomik ilişkilerini (enerji ithalatı, turizm, ticaret) sürdürdü. Bu çift yönlü yaklaşım sayesinde Erdoğan, uluslararası alanda “her iki tarafa da konuşabilen lider” profili kazandı. Nitekim savaş uzadıkça ve taraflar yıprandıkça, dünya kamuoyunda Türkiye’nin potansiyel arabulucu rolü daha da önem kazandı. Eylül 2023’te İstanbul’da düzenlenen bir zirvede Erdoğan, Putin’i ağırlayarak tahıl koridorunun yeniden açılmasını müzakere etmeye çalıştı ve alternatif öneriler dile getirdi. Henüz bu girişimler kalıcı bir barış anlaşmasına yol açmamış olsa da, Türkiye’nin diplomatik inisiyatif alma kabiliyeti hem Moskova hem Kiev nezdinde karşılık bulmaya devam ediyor.

Türkiye’nin Stratejik Çözüm Arayışı:

Türkiye, savaşı sonlandıracak olası bir barış planı veya ateşkes anlaşması için de kendini kilit oyuncu olarak konumlandırmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “Bu savaşı kazanını olmayan bir yıkım olarak görüyoruz, çözüm masada aranmalı” mesajını dile getirmekte. Olası bir barış senaryosunda, Türkiye’nin hem bölgesel güç hem de NATO üyesi kimliğiyle garantör ülke rolü üstlenebileceği konuşuluyor. Nitekim ilk İstanbul müzakerelerinde Ukrayna tarafı, güvenlik garantörlüğü için Türkiye’nin de adını zikretmişti. Bu kapsamda ileride bir uluslararası barış gücü oluşturulursa Türkiye’nin buna katkı yapması muhtemel görülebilir. Özellikle Donbas veya sınır hattında BM şemsiyesinde bir barış gücü konuşlanması gündeme gelirse, Türkiye geçmişte Balkanlar’daki, Lübnan’daki barış misyonlarına aktif katkı yaptığı gibi yine katkıda bulunabilir. Bu, Rusya açısından da tercih edilebilir bir seçenek olabilir; zira tamamen Batılı ülkelerden oluşan bir güç yerine, Türkiye gibi denge gözeten bir ülkenin de içinde olduğu bir kuvvet daha kabul edilebilir bulunabilir. Türkiye için ise böyle bir rol, hem insani bir sorumluluk hem de bölgede söz sahibi olma fırsatı olarak değerlendirilecektir.

Öte yandan, Türkiye’nin arabuluculuk çabaları Batı’da da dikkatle izlenmektedir. Ankara’nın Moskova ile diyaloğunu koparmaması, kimi ABD ve Avrupa çevrelerinde eleştiriyle karşılansa da, sonuç getiren inisiyatifler (tahıl anlaşması gibi) gördükçe bu politikaya yönelik takdir de artmıştır. Türkiye, Montreux Sözleşmesi uygulamasıyla NATO çıkarlarına hizmet ederken, aynı anda Rusya ile konuşarak esneklik kazandıran bir diplomasi yürütmüş; bu da onun vazgeçilmez bir aracı olabileceğini göstermiştir​

Sonuç olarak, Türkiye’nin olası barış gücü rolü, klasik anlamda savaşa asker gönderme değil, diplomatik ve gerektiğinde gözetimci askeri varlık kombinasyonuyla kalıcı bir çözüm mimarisinde yer alma potansiyelini ifade etmektedir. Erdoğan, savaşın başından beri kendisini bu krizi çözebilecek liderlerden biri olarak konumlandırmış ve “her iki tarafın da kazanacağı” bir formül arayışından bahsetmiştir. Elbette böyle bir formül bulmak son derece zordur; ancak diplomasi masasında Türkiye’nin varlığı, hem Ukrayna’nın güveni hem Rusya’nın onayı açısından kritik görülmektedir. Bu nedenle, uluslararası toplum gelecekte barış için bir konferans düzenleyecek olursa, Türkiye’nin orada önemli bir koltuğu olacağını öngörmek yanlış olmaz.

8. Gelecekteki Senaryolar: Barış İhtimali, Yeniden İnşa ve Güç Dengesi

Rusya’nın Barış Hamlesi Olasılığı: Savaşın üçüncü yılına girilirken, en kritik soru çatışmanın nasıl ve ne zaman sonlanacağıdır. Şu anki gidişat, tarafların henüz uzlaşmaya hazır olmadığını gösteriyor. Putin yönetimi, askeri hedeflerinden vazgeçtiğine dair bir işaret vermedi; bilakis ilhak ettiğini duyurduğu Donetsk, Luhansk, Zaporijya, Herson bölgelerinden tek karış bile terk etmeyeceğini vurguluyor. Kremlin, elinde tuttuğu toprakları müzakere konusu yapmayı reddederek savaşı kendi lehine sonuçlandırana dek sürdürme niyetinde olduğunu belirtiyor. Öte yandan Ukrayna ise topraklarından taviz vermeyi kesin bir dille reddediyor; Cumhurbaşkanı Zelenskiy “Rus askerleri tüm topraklarımızdan çıkmadıkça barış görüşmesi olmaz” şeklinde koşullar ileri sürdü. Bu karşıt pozisyonlar, yakın vadede barış anlaşması perspektifini maalesef zayıf kılıyor. Hiçbir taraf mağlubiyeti kabul edemeyecek bir siyasi konumda, bu da çatışmayı bir yıpratma savaşına dönüştürüyor. Analistler, 2024’te ve belki 2025’te çatışmaların düşük-orta yoğunlukta devam edebileceği, tarafların ne tamamen çökecek kadar zayıf ne de kesin zafer kazanacak kadar güçlü olmadığı bir kilitlenme (stalemate) durumunun sürebileceğini öngörüyor. ABD’li ve Avrupalı yetkililer, en nihayetinde her iki tarafın da bazı tavizler vermek zorunda kalacağı bir barışın söz konusu olabileceğini belirtse de, şu an için böyle bir uzlaşının içeriği muğlak ve uzaktır​.

Tarafların temel talepleri (Rusya’nın ilhakları tanınsın isteği ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü) birbirine taban tabana zıttır. Elbette gelecekte bazı dinamikler değişebilir: Örneğin Rus iç politikası önemli bir faktördür. Savaş beklenenden uzarsa ve yaptırımlar ekonomiyi daha fazla zorlarsa, Kremlin içindeki güç dengeleri veya kamuoyu baskısı Putin’i strateji değiştirmeye itebilir. 2024 Mart’ında Rusya’da yapılacak başkanlık seçimi (her ne kadar demokratik olmasa da) bir dönüm noktası olabilir; Putin içeride “zafer” olarak sunabileceği bir kazanım olmadan bu savaşı bitirmek istemeyecektir. Eğer sahada ciddi bir yenilgiye uğrarsa veya ordu tamamen durma noktasına gelirse, ateşkese razı gelebilir. Ukrayna tarafında ise Batı desteğinin sürmesi hayati önemdedir. ABD ve Avrupa, “ne kadar sürerse sürsün” yardım sözü verse de, siyasal takvimler ve ekonomik maliyetler bu desteği zamanla sınırlayabilir. Özellikle ABD’de yönetim değişikliği olursa (2025’te Donald Trump’ın yeniden başkan olması gibi bir senaryoda), Washington’un Kiev’e yaklaşımı daha baskılayıcı hale gelebilir. Trump gibi isimler, savaşı hızlı bitirmek için Ukrayna’yı taviz vermeye zorlayabileceklerini ima etmektedir. Böyle bir durumda Ukrayna üzerindeki diplomatik baskı artabilir ve belki istemsiz bir barış formülü devreye girebilir. Tüm bu belirsizlikler içinde, en olası kısa vadeli senaryo çatışmaların belirli bir cephe hattında donmasıdır. Bu, resmi bir barış anlaşmasından ziyade ateşkes veya “dondurulmuş çatışma” anlamına gelebilir (tıpkı 1953’ten beri Kore’de veya 1994-2020 arası Karabağ’da olduğu gibi). Rusya, şu anda elinde tuttuğu bölgeleri fiilen kontrol edip tahkim ederek savaşı dondurmak isteyebilir; Ukrayna ise bunu ancak yeni silahlarla karşı taarruz yapma gücü bulamadığı takdirde kabullenmek zorunda kalabilir.

Ukrayna’nın Yeniden İnşası:

Savaşın ne şekilde sonlanacağından bağımsız olarak, Ukrayna’nın yeniden inşası insanlık tarihinin en büyük imar çabalarından biri olmaya adaydır. Üç yıllık savaşın Ukrayna’da yol açtığı fiziksel yıkım ve ekonomik tahribat muazzam boyutlardadır. Dünya Bankası, BM ve Avrupa Komisyonu’nun ortak değerlendirmesine göre Ukrayna’nın yeniden imar ve toparlanma maliyeti 524 milyar doları bulmuştur (2024 sonu itibariyle)​

Bu rakam, Ukrayna’nın 2024 yılı beklenen milli gelirinin yaklaşık üç katıdır​.

Savaş uzadıkça bu fatura da kabarmaktadır (nitekim bir önceki yıl 411 milyar dolar olan tahmin, 2025 başında %27 artmıştır). Konut, ulaşım altyapısı ve enerji tesisleri en fazla zararı gören kalemlerdir​.

Rusya’nın yoğun füze ve İHA saldırıları, özellikle elektrik santralleri, trafo merkezleri ve ısıtma sistemlerinde %70’lere varan hasar artışına yol açmıştır. Ülkenin toplam konut stokunun en az %13’ü kullanılamaz hale gelmiş durumdadır​.

Milyonlarca Ukraynalı yerinden edilmiş, kentlerin altyapıları harap olmuştur. Bu yıkımın onarılması, Batılı müttefiklerin ve uluslararası finans kuruluşlarının uzun vadeli desteğini gerektirecektir. AB, Ukrayna’yı gelecekte üyeliğe hazırlamak üzere “Marshall Planı” benzeri bir fonlama mekanizması üzerinde çalışıyor. Birliğin 2023 Aralık zirvesinde Ukrayna’ya üyelik müzakerelerine başlama kararı alması mümkündür; bu da yeniden inşa sürecini hızlandırmak için kurumsal bir çerçeve sağlayabilir. ABD, AB, IMF, Dünya Bankası ve diğer donörler halihazırda milyarlarca dolarlık acil destek vermekteler; fakat asıl imar çalışmaları çatışmalar durulduktan sonra başlayabilecek. Bu süreçte Rusya’ya yaptırımlar sonucunda dondurulmuş varlıkların (merkez bankası rezervleri gibi) bir kısmının Ukrayna’ya aktarılması da gündemdedir. Yeniden inşa aynı zamanda Ukrayna için ekonomik modernizasyon fırsatı da sunabilir: Savaşta kaybedilen eski sanayi tesisleri yerine daha verimli ve yeni teknolojilere dayalı üretim merkezleri kurulabilir, yeşil enerji altyapısına geçiş hızlandırılabilir. Ancak bütün bunlar için güvenlik şarttır; yani Rusya tehdidinin tamamen bertaraf edildiği bir ortam gerekir. Aksi takdirde yapılan yatırımların yeniden yıkımla karşılaşma riski olacaktır.

Avrupa’da Güç Dengelerinin Değişimi:

Ukrayna savaşı, sadece Rusya ile Batı arasındaki dengeyi değil, Avrupa içi dengeleri de değiştirmektedir. İlk olarak, Avrupa güvenliği mimarisi köklü bir dönüşüme uğruyor. On yıllardır ortak bir barış alanı olarak tasavvur edilen Avrupa’da artık kolektif savunma ve caydırıcılık öncelikli hale geldi. NATO, Avrupa güvenliğinin vazgeçilmez payandası olduğunu teyit etti ve genişlemesiyle kıtanın büyük bölümünü kapsar oldu. Bu durum, Avrupa Birliği’nin de jeopolitik bir aktör olarak pozisyonunu güçlendirmesine yol açabilir. AB, Rusya’ya karşı ortak dış politika tutumunu ilk kez bu denli sağlam sergiledi ve enerji gibi konularda stratejik bağımlılıkları azaltma iradesi gösterdi. Doğu Avrupa’nın yükselişi, ikinci önemli değişimdir. Polonya, Baltık ülkeleri, Finlandiya gibi Rusya sınırına yakın ülkeler, hem askeri hem siyasi olarak ağırlık kazanıyor. Polonya’nın savunma hamleleri ve Ukrayna’ya lojistik destek merkezi haline gelmesi, onu Avrupa’da önemli bir askeri güç haline getiriyor. Bu ülkeler, Rus tehdidini bizzat deneyimledikleri için, Almanya ve Fransa gibi geleneksel liderlere kıyasla daha sert güvenlik politikaları savunuyor ve Atlantikçi çizgiyi güçlendiriyorlar. Bu da AB içinde karar alma dinamiklerini etkileyebilir; zira güvenlik konusunda daha fazla söz sahibi olmak isteyeceklerdir.

Rusya’nın Avrupa’daki Konumu:

Rusya ise bu yeni dengede adeta Avrupa’dan tecrit edilmiş bir güç konumuna geriledi. Soğuk Savaş sonrası dönemde Rusya, Avrupa ile bütünleşmenin yollarını arayan (örneğin AB ile ortaklık anlaşmaları, Avrupa Konseyi üyeliği, NATO ile işbirliği konseyi gibi) karma bir aktördü. Şimdi ise Avrupa siyasetinde güvenilirliği kalmamış, dışlanmış bir figür haline geldi. Bu dışlanmışlık, Rusya’nın Avrupa üzerinde geleneksel nüfuz araçlarını (enerji bağımlılığı, kültürel ilişkiler, ekonomik bağlar) büyük ölçüde işlevsizleştiriyor. Avrupa ülkeleri Rusya’yı uzun süre daha güvenlik tehdidi olarak göreceklerinden, Rusya’nın kıtadaki etkinliği askeri caydırıcılık tehdidiyle sınırlı kalacak gibi görünüyor. Bu da bir bakıma yeni bir Soğuk Savaş çizgisi demek. Ancak fark şu ki, Rusya ekonomik ve ideolojik olarak Sovyetler Birliği kadar güçlü bir kutup değil; bu nedenle Avrupa’nın doğusunda askerî güç dışında cazibe unsuru sunamıyor. Bu durum, Kremlin’i Çin ve Asya’ya daha da bağımlı kılarak Avrupa’dan uzaklaştıracaktır.

Gelecek Perspektifi: Tüm bu gelişmeler ışığında, önümüzdeki yıllar için birkaç muhtemel senaryo çizilebilir:

  • Uzayan Donmuş Çatışma: Taraflar sahada belirgin bir üstünlük kuramaz ve müzakereler sonuç vermezse, çatışma siper savaşları ve karşılıklı füze saldırıları şeklinde düşük yoğunluklu olarak devam edebilir. Bu durumda cephe hattı aşağı yukarı sabitlenir ve fiili bir ayrışma oluşur. Bu senaryoda Ukrayna, tıpkı Güney Kore gibi güçlü bir ordu ve sürekli teyakkuz haliyle yaşamaya alışmak zorunda kalabilir. Batı’nın desteği sürecek ancak Ukrayna’nın NATO üyeliği gibi konular çözülmemiş kalacak, Rusya da yaptırımlarla yaşamaya devam edecektir.

  • Müzakere Edilmiş Ateşkes/Barış: Eğer uluslararası baskı artar veya liderlik değişimleri yaşanırsa, belirli tavizlerle bir barış anlaşması olasılığı belirebilir. Örneğin Rusya, ilhak ettiği bölgelerden bir kısmından çekilmeyi ve Kırım’ın statüsünü müzakere etmeyi kabul ederse; Ukrayna da NATO üyeliğini ertelemeyi veya bazı bölgelere özel statü tanımayı düşünebilir. Böyle bir anlaşmada muhtemelen uluslararası garantörler (BM, büyük güçler, Türkiye gibi bölgesel aktörler) yer alacak ve barış gücü konuşlandırılması gündeme gelecektir. Bu ideal senaryoda savaş sona erer, Rusya yaptırımların kademeli kalkması karşılığında çekilir ve Ukrayna da AB yolunda ilerleyip yeniden inşaya odaklanır. Ancak şu an bu senaryonun gerçekleşmesi için hem Moskova hem Kiev’deki siyasi iradenin değişmesi gerektiği ortadadır.

  • Rusya’da İç Karışıklık ve Çözülme: Daha düşük olasılıklı ancak etkisi büyük olabilecek bir senaryo da, savaşın Rusya içinde bir siyasi krize yol açmasıdır. Uzayan savaş ve kayıplar Rus ekonomisini ve toplumunu bunalıma sokar, elitler içinde çatlaklar büyürse Putin rejimi sarsılabilir. Böyle bir durumda bir iktidar değişikliği veya merkezi otoritenin zayıflaması söz konusu olabilir. Bu, kısa vadede kaotik bir ortam yaratsa da, yeni yönetime savaşı sonlandırmak için fırsat verebilir. Ancak kontrolsüz bir çöküş, nükleer silahlara sahip bir ülke için tüm dünya açısından riskler barındırır. Bu nedenle Batı da Rusya’nın istikrarını tamamen kaybetmesini arzu etmez, daha çok davranış değişikliğini hedefler.

  • Ukrayna’nın Zaferi veya Mağlubiyeti: Uç senaryolar olarak Ukrayna’nın Batı desteğiyle tüm topraklarını kurtarıp Rusya’yı yenilgiye uğratması ya da Rusya’nın seferberlikle yeni cepheler açarak Kiev’i düşürmesi gibi olasılıklar mevcut olsa da, bugünkü şartlarda her iki ihtimal de düşük görünmektedir. Yine de Ukrayna, belirli bir karşı taarruzla Azak Denizi kıyısını yarıp Kırım’ı izole edebilirse stratejik üstünlük kazanabilir ve Rusya’yı taviz vermeye zorlayabilir. Tersi şekilde Rusya da Belarus üzerinden Kuzey Ukrayna’ya yeniden saldıracak güç toplarsa müzakerelerde elini kuvvetlendirebilir. Bunlar, önümüzdeki dönemde tarafların askeri kapasitesine ve uluslararası desteğin seyrine bağlı gelişmelerdir.

Avrupa’da Yeni Denge: Savaşın bitiş şekli ne olursa olsun, Avrupa’da güvenlik dengesi kalıcı olarak değişmiş olacaktır. NATO genişlemiş ve konsolide olmuş şekilde kalacak, AB muhtemelen Ukrayna ve belki Moldova’nın üyeliğiyle doğuya doğru genişleyerek Rusya’yı sınırında bulacaktır. Bu da Rusya’nın Avrupa üzerindeki etkisinin kuşaklar boyunca sınırlı kalacağı anlamına gelir. Rusya eğer tekrar ekonomik ilişkiler kurmak isterse bile, Avrupalılar alternatif kaynaklar bulduklarından ve güven sarsıldığından, 24 Şubat 2022 öncesine dönüş pek mümkün olmayacaktır. Avrupa ülkeleri savunma işbirliğini derinleştirip kendi askeri yetkinliklerini artırmaya devam ederse, ABD’ye bağımlılık nispeten azalabilir ancak NATO’nun merkeziliği sürecektir. Avrupa güvenlik mimarisinde Rusya’nın da söz sahibi olduğu (örn. AGİT çerçevesi gibi) yaklaşımlar yerini, Rus tehdidine karşı birleşmiş bir Batı bloğuna bırakmıştır.

Sonuç: Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, 21. yüzyıl uluslararası düzenine yönelik en büyük meydan okumalardan biri olmuş; ancak bu meydan okuma beklenmedik sonuçlar doğurarak Rusya’nın hedeflerinin çoğunda başarısız olmasına yol açmıştır. Askeri olarak Rusya zayıflarken Ukrayna güçlenmiş, stratejik olarak NATO genişlemiş ve birleşmiş, ekonomik olarak Rusya darbe alırken Batı ekonomik birlikteliği pekişmiş, diplomatik olarak Rusya yalnızlaşırken Ukrayna dünyanın kalbini kazanmıştır. Elbette savaşın insani maliyeti çok ağırdır ve nihai bir barışın yerini hiçbir stratejik kazanım tutamaz. Bu yüzden uluslararası toplum, sürdürülebilir bir barış için uygun koşulların oluşmasını desteklemelidir. Türkiye gibi ülkelerin arabuluculuk çabaları ve küresel diplomasinin yaratıcı inisiyatifleri önem taşımaktadır. Önümüzdeki dönemde dünya liderlerinin yakından takip edeceği üzere, bu savaşın gidişatı sadece Rusya ve Ukrayna’nın değil, Avrupa’nın ve küresel düzenin geleceğini şekillendirecektir. Müzakerelerle gelen adil bir barış mı yoksa donmuş bir cephe hattı mı oluşacağı, Putin, Zelenskiy, Biden, Erdoğan, Xi ve diğer dünya liderlerinin karar ve hamlelerine bağlı olacaktır. Ancak şurası nettir ki, Rusya’nın Ukrayna’daki macerası başladığından beri kendi gücünü tüketmiş ve rakiplerini güçlendirmiş, küresel dengeleri de Rusya aleyhine olacak şekilde değiştirmiştir. Bu da tarihin bir ironisi olarak kayda geçmektedir.

YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com 

Kaynaklar:

  1. Carnegie Endowment for International Peace – What Is Russia Doing in the Black Sea? (Rusya’nın Karadeniz’deki Tarihsel Emelleri)​

  2. NATO ve CFR – Kırım’ın İlhakının Sonuçları (2014 sonrası Batı tepkisi)​

  3. SAIS Review of International Affairs – Post-Soviet no more – the transformative impact of war on Russia’s neighbors (Ukrayna Savaşı’nın Sovyet sonrası ülkelere etkisi)​

  4. Reuters – Russia says Finland's NATO accession is a dangerous historic mistake (Finlandiya’nın NATO üyeliği ve Rusya’nın tepkisi)​

  5. New York Times (aktaran congress.gov) – Troop Deaths and Injuries in Ukraine War Near 500,000, U.S. Officials Say (Rus ve Ukrayna askeri kayıpları)​

  6. The Washington Post (aktaran Wikipedia) – Putin infuriated by Russian intelligence failures in Ukraine war (Putin’in istihbarat birimlerini cezalandırması)​

  7. Economics Observatory – Sanctions effectiveness... (Yaptırımların Rus ekonomisine etkisi üzerine)​

  8. Yale School of Management – Over 1,000 Companies Have Curtailed Operations in Russia (Şirketlerin Rusya’dan çekilmesi)​

  9. Reuters – EU's Russian gas imports dropped from 45% to 18% (Avrupa’nın Rus gazından vazgeçişi)​

  10. Reuters – China-Russia 2023 trade value hits record high of $240 bln (Çin-Rusya ticaretinin rekor düzeye çıkması)​

  11. Reuters – Germany to increase defence spending in response to 'Putin's war' - Scholz (Almanya’nın savunma harcamaları kararı)​

  12. Daily Sabah – Key mediator: Türkiye's diplomacy at heart of Russia-Ukraine talks (Türkiye’nin arabulucu rolü ve tahıl koridoru anlaşması)​

  13. Reuters – Ukraine needs $524 billion to recover, rebuild after three years of war (Ukrayna’nın yeniden inşa maliyeti)​

  14. VOA News – Russia’s 3-year war on Ukraine still unresolved (ABD’li yetkililerin barış için tarafların taviz vermesi gerekeceği yorumu)​