Değişmeyen Miras: CHP'nin İktidar Olamama Krizinin Anatomisi
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) neden iktidara gelemediğine dair bir analiz. Makale, partinin kronikleşen iç iktidar savaşlarını, yerel yönetimlerdeki performans eleştirilerini ve söylemleriyle eylemleri arasındaki tutarsızlığı "iktidar olamama krizinin" temel nedenleri olarak inceliyor.

YUSUF İNAN YAZDI...
Değişmeyen Miras: CHP'nin İktidar Olamama Krizinin Anatomisi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi ve ana muhalefetin kalesi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), on yıllardır süregelen bir paradoksun merkezinde yer alıyor: Toplumun önemli bir kesimi için bir umut kapısı olmasına rağmen, neden sandıkta çoğunluğun güvenini kazanarak tek başına iktidara gelemiyor? Bu sorunun cevabı, pek çok eleştirmen ve hatta parti içindeki hayal kırıklığına uğramış seslere göre, dış faktörlerden ziyade CHP'nin kendi içinde, yıllardır aşılamayan yapısal sorunlarda ve "değişmeyen miras" olarak adlandırılabilecek bir dizi tarihsel yükte saklı. Partinin liderlik krizlerinden yerel yönetimlerdeki performansına, söylemleri ile eylemleri arasındaki derin uçuruma kadar uzanan bu kronik sorunlar, CHP'nin potansiyelini bir türlü gerçeğe dönüştürememesinin ana nedenleri olarak öne çıkıyor.
Liderler, Krizler ve İktidar Savaşları: Tekrarlanan Bir Döngü
CHP'nin yakın tarihi, ülkenin gerçek sorunlarına çözüm üretmekten çok, kendi içindeki iktidar savaşlarıyla anılıyor. Deniz Baykal'ın genel başkanlık dönemine damga vuran iddialar ve bir "kaset komplosu" ile sona eren liderliği, partinin enerjisini nasıl iç tartışmalara harcadığının ilk modern örneklerinden biriydi. Baykal'dan sonra görevi devralan Kemal Kılıçdaroğlu dönemi, "yenilenme" vaadiyle başlasa da, zamanla parti içi hizipleşmelerin ve liderlik çekişmelerinin gölgesinde kaldı.
Bugün gelinen noktada ise senaryo büyük ölçüde aynı. Özgür Özel'in genel başkanlık koltuğuna oturmasıyla başlayan yeni dönem, Kılıçdaroğlu ve ekibiyle yaşanan bir "gölge iktidar" mücadelesine sahne oluyor. Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı hedefleri ile parti içindeki dengeler arasındaki hassas gerilim, tüm enerjinin yine parti içi koltukların ve "krallıkların" korunmasına harcandığı eleştirilerini beraberinde getiriyor. Bu bitmeyen iç savaş, seçmenin gözünde CHP'yi ülkeyi yönetmeye hazır, birleşik ve kararlı bir alternatif olarak görmeyi zorlaştırıyor. Türkiye, ekonomik krizler ve adalet sorunlarıyla boğuşurken, ana muhalefet partisinin gündeminin kendi iç hesaplaşmaları olması, en büyük handikap olarak duruyor.
"İzmir Modeli" ve Yerel Yönetimlerdeki Karnesi
CHP'nin iktidar alternatifi olma iddiası, en büyük sınavını yıllardır "kalesi" olarak gördüğü yerel yönetimlerde veriyor. Özellikle İzmir, bu konuda en çok eleştirilen model olarak öne çıkıyor. Onlarca yıldır CHP tarafından yönetilen şehrin altyapı sorunları, körfezdeki kirlilik ve koku problemi gibi kronikleşmiş meseleler, "CHP iktidar olunca hizmet üretemiyor" algısını güçlendiriyor.
Daha da önemlisi, yerel yönetimlerde sıkça gündeme gelen liyakatsizlik, nepotizm ve temsil giderlerindeki savurganlık iddialarıdır. Kamu kaynaklarının şeffaf olmayan bir şekilde kullanıldığı, belediye başkanlarının yakınlarını kilit pozisyonlara getirdiği veya kişisel çıkarları için belediye imkanlarını kullandığı yönündeki suçlamalar, partinin ulusal düzeyde savunduğu "şeffaflık" ve "liyakat" ilkeleriyle taban tabana zıt bir tablo çiziyor. Partinin en güçlü olduğu yerlerde sergilenen bu yönetim anlayışı, seçmenlerin zihninde "Türkiye'yi nasıl yönetecekler?" sorusunu haklı olarak doğuruyor.
Söylem ve Eylem Arasındaki Uçurum: Adalet ve Samimiyet Sınavı
Eleştirilerin belki de en can alıcı noktası, CHP'nin söylemleri ile eylemleri arasındaki tutarsızlıktır. Parti, ülke genelinde "hak, hukuk, adalet" diye haykırırken, kendi içindeki veya kendi belediyelerindeki hukuksuzluk iddialarına karşı sessiz kalmakla suçlanıyor. Eleştirel seslerin, özellikle de yerel basının, CHP'li belediyeler tarafından baskı altına alındığı, ilan ambargolarıyla susturulmaya çalışıldığı iddiaları, partinin demokrasi ve özgürlük söylemlerine gölge düşürüyor.
Adalet arayışının, sadece kendi mensupları veya siyasi çıkarları söz konusu olduğunda yüksek sesle dile getirilmesi, halk nezdindeki samimiyetini zedeliyor. Türk milletinin genelini kucaklayan bir adalet anlayışı yerine, "partizan" bir hukuk savunuculuğu yaptığı algısı, CHP'nin toplumsal tabanını genişletmesinin önündeki en büyük psikolojik engeldir.
Sonuç olarak, CHP tabanının ve partiye umut bağlayan milyonların yüzleşmesi gereken acı gerçek şudur: Parti, yargıdan veya iktidardan önce, kendi "değişmeyen mirası" ile sınanmaktadır. İç kavgalarını bitirip tek bir ses olarak konuşamadığı, yerel yönetimlerde halkın hayatına dokunan destansı başarı hikayeleri yazamadığı ve savunduğu evrensel ilkeleri önce kendi bünyesinde tereddütsüzce uygulayamadığı sürece, Türkiye için gerçek bir iktidar alternatifi olması zor görünmektedir. Değişim, dışarıdan bir lütuf veya iktidarın hatasıyla değil, ancak içeriden başlayacak sancılı bir özeleştiri ve samimi bir dönüşümle mümkün olabilir.
YUSUF İNAN / YURTTA SULH CİHANDA SULH
Twitter : @Yusufinan2023
Instagram : yusufinan2023
Instagram : fondinan2016
Email : [email protected]
Web: www.yerelgundem.com