İzmir kuraklıkla yüzleşiyor: Tahtalı Barajı alarm veriyor
İzmir’in içme suyu kaynağı Tahtalı Barajı’ndaki doluluk oranı yüzde 15’in altına düştü. Su krizi sadece iklim değil, plansızlık ve ihmalkârlığın da sonucu. Yerel yönetim ve toplum ortak çözüm arayışına girmeli.
İzmir kuraklıkla yüzleşiyor: Tahtalı Barajı alarm veriyor
YEREL GÜNDEM / İZMİR
İzmir'in en büyük içme suyu kaynağı olan Tahtalı Barajı’nda su seviyesi kritik eşiğin altına düştü. Son verilere göre barajdaki doluluk oranı yüzde 15’in altına geriledi. Bu durum yalnızca meteorolojik bir veri değil, aynı zamanda İzmir’in karşı karşıya olduğu ciddi bir yönetim ve çevre krizi anlamına geliyor.
Barajlardaki düşüş, sadece kurak geçen ayların değil; yıllardır ötelenen çevre politikalarının, eksik kent planlamalarının ve yeterince benimsenmeyen su yönetimi anlayışının sonucu olarak görülüyor. Yağmur duasıyla değil, bilimle çözülmesi gereken bir kriz kapıda.
Bir vatandaşın isyanı: Bu sadece benim sorumluluğum değil
İzmirli bir yurttaş olarak suyun değerini her gün hissedenlerden biri de Begüm Mol. Yazdığı köşe yazısında günlük yaşamın en basit anlarının bile suya bağlı olduğunu hatırlatarak, “Ben sadece bir vatandaşım, çaba gösteriyorum ama bireysel çaba tek başına yetmiyor. Bu kriz hepimizin ortak sorumluluğu” diyor.
Mol’un çağrısı yalnızca duygusal bir haykırış değil; aynı zamanda yetkililere yönelik bir uyarı. Suyun tükenişine karşı artık sadece vatandaşlardan tasarruf beklemek değil, belediyelerin, tarım ve sanayi sektörlerinin de üzerine düşeni yapması gerekiyor.
İklim krizi ve yanlış planlama el ele verdi
Uzmanlara göre kuraklık tek başına barajların kurumasına yol açmaz. Yağışların azalması, iklim krizinin yadsınamaz bir sonucu. Ancak bu kriz karşısında alınan önlemler hâlâ yetersiz. Plansız kentleşme, betonlaşma, su havzalarının yok sayılması ve arıtılmış suyun geri kazanım oranının düşük olması tabloyu daha da karanlık hale getiriyor.
Bugün yaşanan su kıtlığı; geçmişte yapılan yanlışların, ihmalin ve strateji eksikliğinin doğal sonucu. O nedenle çözüm sadece halkı “su tasarrufuna davet etmek” olamaz.
Çözüm ne?
İzmir’deki bu tehlike sinyali, yerel yönetimlerin ve merkezi idarenin derhal harekete geçmesini zorunlu kılıyor. Alternatif su kaynaklarının devreye alınması, yağmur suyu hasadı gibi sistemlerin yaygınlaştırılması, gri su geri dönüşüm altyapısının güçlendirilmesi ve tarımda su israfının azaltılması artık kaçınılmaz.
Aynı şekilde sanayi sektörünün su tüketimi sıkı denetim altına alınmalı, su kullanımının karbon ayak izi üzerindeki etkileri açıkça kamuoyuyla paylaşılmalı.
Gelecek susuz olabilir
Su krizi, yalnızca bugün musluktan az su akması değil. Tarımın çökmesi, gıda fiyatlarının artması, enerji üretiminin sekteye uğraması ve toplumda suya erişimde eşitsizliğin büyümesi anlamına geliyor. Bugün evlerimizde su olabilir; ancak yarın, bu temel hak bile lüks haline gelebilir.
Gelecek kuşaklara “Neden önlem almadınız?” sorusunu sordurmak istemiyorsak, bugünden harekete geçmek zorundayız. Bu yalnızca bir çevre krizi değil, bir varoluş krizi.













