İzmir’de Emekçinin Umudu Tükendi: Tugay Yönetimi Sarsıyor

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Başkan Cemil Tugay yönetiminde çalışanlara yönelik mobing, sürgün ve baskı iddiaları büyüyor. Tasarruf adı altında yapılan uygulamalar ve liyakatsiz atamalar, iş barışını ve emekçilerin umutlarını zedeliyor.

İzmir’de Emekçinin Umudu Tükendi: Tugay Yönetimi Sarsıyor

İzmir’de Emekçinin Umudu Tükendi: Tugay Yönetimi Sarsıyor

YEREL GÜNDEM / İZMİR

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanan personel krizleri, mobing iddiaları ve liyakatsiz atamalarla birlikte CHP içindeki gerilim daha görünür hale geliyor

İzmir’de yerel seçimlerin ardından göreve gelen CHP’li Başkan Cemil Tugay, koltuğa oturduğu günden bu yana işçilerle yaşadığı çatışmalar, sendikal sessizlik ve tepeden inme atamalarla tartışma konusu oldu. İzmir’in geçmişteki belediye başkanlarıyla kıyaslandığında farklı bir yönetim anlayışı ortaya koyan Tugay, özellikle belediye emekçileriyle yaşadığı gerilimle eleştiri oklarının hedefinde.

Geçmişte siyaset üstü olan belediyecilik anlayışı bugün yok sayılıyor

Burhan Özfatura’dan Yüksel Çakmur’a, Ahmet Piriştina’dan Aziz Kocaoğlu’na kadar her siyasi görüşten başkanın ortak noktası, çalışanlara yönelik adaletli ve kuşatıcı yaklaşımıydı. Cemil Tugay’ın ise seçildiği ilk günden itibaren siyasi kadrolaşmaya yöneldiği ve “eski yönetim döneminde çalışan” memur ve işçileri ötekileştirdiği iddia ediliyor. “Sen Tunç Soyercisin” diyerek sürgün edilen, görevden alınan ve emekliliğe zorlanan birçok çalışanın hikâyesi kulaktan kulağa yayılıyor.

Mobing sistematik hale geldi, belediye içinde baskı rejimi kuruldu

İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanları arasında uzun süredir konuşulan “sürgünler, baskılar ve mobingler” artık sır değil. Özellikle bazı daire başkanlıklarında sendika temsilcilerinin dahi baskı altında kaldığı, farklı düşünen personelin “sorunlu” ilan edilerek kızağa alındığı belirtiliyor. Başkan Tugay’ın yönetimindeki üst kadroların, itaatkâr ama liyakatsiz isimlerden oluşturulduğu da sıkça dile getiriliyor.

“Liyakat değil sadakat” anlayışı, İzmir’de iş barışını zedelemiş durumda. Belediyede “Gestapo” benzetmesi yapılan bir kontrol mekanizması kurulmuş, WhatsApp gruplarındaki konuşmalar dahi yönetime servis edilerek cezalandırma aracı haline gelmiş.

Sendikalar suskun, muhalefet etkisiz

Belediye çalışanlarının en çok yakındığı konulardan biri ise sendikaların sessizliği. “Başkanla aramız bozulmasın” yaklaşımıyla hareket eden sendikaların işçilerin hakkını savunmaktan uzaklaştığı, mücadele yerine uzlaşıyı tercih ettiği görülüyor. CHP dışındaki siyasi partilerin ve belediye meclisi üyelerinin ise bu sorunları kamuoyuna taşıma konusunda neredeyse etkisiz kaldığı bir ortamda, işçiler yalnız bırakılmış durumda.

Tasarruf adı altında insan öğüten bir sistem kuruldu

Ekonomik krizin gölgesinde maaşlara yapılan baskılar, sosyal hakların budanması ve çalışanlara yönelik küçültme politikaları, işçileri zor durumda bırakıyor. “Tasarruf” gerekçesiyle yapılan kesintilerin aslında en savunmasız kesimi hedef aldığı eleştirileri gündemde. Birçok belediye çalışanı, “artık ev kirasını bile ödeyemediğini” ifade ederken, belediye yönetimi sosyal medyada süslü projelerle başarı algısı yaratmaya çalışıyor.

CHP İzmir’de kendi kendini zorluyor

Cemil Tugay’ın “İzmir dışından gelen talimatlara” bağlı hareket ettiği algısı da yaygın. Özgür Özel’in genel başkanlığı döneminde aday gösterilen Tugay’ın, hem yerel yapıyı hem de belediyecilik kültürünü göz ardı eden kararlar aldığı görülüyor. İzmir’in kendi iç dinamiklerine yabancı bir yaklaşımın belediyeye hakim olması, CHP’nin yereldeki güçlü tabanını da huzursuz ediyor.

“İzmir’i Manisa’nın ilçesi yapma” benzetmesi, bu sürecin yarattığı hayal kırıklığını özetliyor. Halkçı belediyecilik iddiasıyla göreve gelen CHP’nin, İzmir’deki mevcut yönetimiyle halktan ve çalışanlardan uzaklaştığı açık.

Gazeteciler susuyor, halk gerçeği işçinin ağzından öğreniyor

Ne yazık ki birçok yerel medya organı da bu sorunları yazmaktan imtina ediyor. Belediyenin hazırladığı bültenleri manşet yapan medya mensupları, işçinin yaşadığı mağduriyeti gündeme taşımak yerine sessiz kalmayı tercih ediyor. Oysa gazetecilik, halkın ve emekçinin yanında durmayı gerektirir. İzmir’de yaşanan bu sessizlik, emekçilerin sosyal medya mesajlarına ve kapalı gruplarda yayılan fısıltılara kalmış durumda.

Bu yol, yol değil

İzmir’in birikimi, kültürü ve insanı; baskıyla, korkuyla, sürgünle yönetilemez. Belediye, çalışanlarıyla didişerek değil, onlarla birlikte üreterek büyür. Şayet bu anlayış değişmezse, İzmir sadece çalışanları değil, kentin ruhunu da kaybedebilir.

Kılavuzu karga olanın sonu uçurumdur. Ve İzmir, uçuruma gidecek bir kent değildir. Bu sesi duymak zorundasınız.

www.yerelgundem.com


Kaynak: Hasan Tahsin Kocabaş