Türklük ve Kürtlük üzerinden yeni bir sayfa: Yağma düzenine karşı kardeşlik önerisi

Mümtaz’er Türköne, Türklük kimliğini tarihsel kökenleriyle ele aldığı yazısında yağmacılık kültüründen devlet kurucu akla, modern siyasetteki yağma düzenine ve Kürt meselesine kadar birçok başlıkta dikkat çekici analizler sunuyor. Kardeşlik ve empati çağrısıyla Türkiye’ye yeni bir yön haritası öneriyor.

Türklük ve Kürtlük üzerinden yeni bir sayfa: Yağma düzenine karşı kardeşlik önerisi

Mümtaz’er Türköne’den Çarpıcı Yazı: Türklük, Yağma ve Kardeşlik Üzerine Derinlemesine Bir Hesaplaşma

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Türklük kimliği, devlet kurucu akıl ve yağma kültürü arasında tarihsel bir gerilim mi yaşıyor?

Mümtaz’er Türköne, son yazısında Türklük meselesine kişisel ve tarihsel bağlamda yaklaşarak hem okurlarıyla içten bir hesaplaşma yapıyor hem de toplumsal kimlikler üzerinden işleyen siyasal sistemin çelişkilerine ışık tutuyor. Türköne'nin yazısı sadece bir kimlik tanımlaması değil, aynı zamanda tarihsel bir özeleştiri ve siyasal bir uyarı niteliğinde.

Oğuz mirasıyla şekillenen Türklük: Göçebelikten devlete uzanan yol

Türköne, köklerini Oğuz boylarına dayandırarak Türklüğün kültürel ve tarihsel kodlarını çözümlemeye çalışıyor. Ankara çevresindeki köy ve yer adları üzerinden Oğuz boylarının izlerini sürerken, kendi ailesinin kökenlerini Boyabat ve Akyörük gibi köylerle ilişkilendiriyor. Bu anlatı, Türklüğün “imtiyaz” değil, sorumluluk ve görev bilinci olduğuna vurgu yapan dedesinin “Biz devletiz” sözüyle bütünleşiyor.

Türklük kavramının tarihsel olarak iki temel özellik üzerine kurulu olduğunu ifade eden Türköne, bunlardan birinin devlet kurma ve adil düzen inşa etme, diğerinin ise yağmacılık olduğunu açık yüreklilikle ortaya koyuyor. Tuğrul Bey ile Çağrı Bey arasındaki tarihî fikir ayrılığı üzerinden bu ikili yapının ilk büyük kırılmasına dikkat çeken Türköne, bu çelişkinin günümüze dek uzandığını ifade ediyor.

Modern yağma düzeni: Siyaset, kamu kaynakları ve kollektif bilinç

Yazının dikkat çeken bölümlerinden biri ise günümüz Türkiye’sine yönelik doğrudan eleştiriler içeriyor. Tarihsel yağma kültürünün modern siyasete nasıl evrildiğini analiz eden Türköne, bugünkü iktidar yapılarının kamu kaynaklarını dağıtma biçimini "ülüştürme" geleneğine benzetiyor. Seçim kazanan partilerin kamu imkanlarını dağıtarak kendi gücünü pekiştirdiğini, siyasetin ise bir tür savaş ve yağma işlevi gördüğünü ifade ediyor.

Türklük kimliğinin bu düzende bir "siyasi konfor aracı"na dönüştüğüne işaret eden Türköne, bu maskeyle yapılan haksızlıklara karşı uyarıda bulunuyor. "Aman dikkat edin" diyerek, bu kimliğin tarihî bir miras olarak saygı görmesi gerektiğini ama aynı zamanda hak ve adalet terazisinin bozulmaması için kullanılmaması gerektiğini vurguluyor.

Türklük ve Kürtlük üzerinden yeni bir sayfa: Yağma düzenine karşı kardeşlik önerisi

Türköne, yazısında Kürt meselesine de geniş yer ayırıyor. Alpaslan Türkeş’in “Bir Kürt ne kadar Kürt ise ben de o kadar Kürdüm” sözünü hatırlatarak, milliyetçiliğin empatiyle yapılması gerektiğini savunuyor. Bu yaklaşımı sebebiyle kendisine yöneltilen saldırılara karşı ise, Türklüğünü zekâtı kadar yeterli gören bir özgüvenle karşılık veriyor.

Yazar, Kürt meselesinin sadece etnik bir sorun olmadığını, aynı zamanda siyaseten ve ekonomik olarak istismar edilen bir alan olduğunu vurguluyor. Terörün, kara para, uyuşturucu ve organize suçlar için bir paravan haline geldiğini belirtiyor. Aynı zamanda bazı siyasetçilerin bu düşmanlık zemininden beslenerek varlıklarını sürdürdüklerini dile getiriyor.

Bu noktada Türköne'nin önerisi net: Kardeşlik ve empati temelli yeni bir siyasi dil ve yaklaşım geliştirmek. Yağma düzenine karşı, tarihî bilinci ve ortak kader anlayışını esas alan bir toplumsal dayanışmayı inşa etmek.

Türklük, tarih bilinciyle zenginleşmeli; siyasî araç olmaktan çıkarılmalı

Yazı, Türklük kimliğini savunmanın hamasetten değil, derin tarih bilinci ve entelektüel birikimden geçtiği mesajıyla sona eriyor. Kendisini “Kaba Türk” olarak tanımlarken dahi bu kimliğe yüklediği sorumluluğun altını çiziyor. Eğitilmiş, medeni, ama gerektiğinde lafı eğip bükmeden söyleyen bir üslubu sahipleniyor.

Türköne’nin yazısı, sadece kimlik siyasetini değil, Türkiye’deki devlet-toplum-siyaset ilişkisini tarihsel kökleriyle sorgulayan çarpıcı bir analiz sunuyor. Okuyucuya sadece geçmişle değil, bugünün siyasal yapılarıyla da yüzleşme çağrısı yapıyor.

www.yerelgundem.com