Ölümle Yüzleşmek: Bir Şok Tedavi Olarak Hayatın Gerçeği
Sevilay Kösebalaban’ın yazısı, ölüm gerçeğiyle yüzleşmenin bireyin ruh sağlığı ve yaşam farkındalığı üzerindeki etkilerini tasavvufî bir perspektiften ele alıyor. Ölüm, korkulacak değil, hayatı anlamlandıracak bir hakikattir.
Ölümle Yüzleşmek: Bir Şok Tedavi Olarak Hayatın Gerçeği
İYİ PSİKOLOG / TÜRKİYE
Sevilay Kösebalaban’ın kaleme aldığı “Ölüm Bizim Neyimiz Olur” başlıklı yazı, insanın ölüm gerçeğiyle olan varoluşsal yüzleşmesini şiirsel bir dille ele alıyor. 2022 Nisan tarihli yazı, tasavvufî bakış açısıyla ölümün sadece bir son değil, aslında hakikatin ta kendisi olduğunu hatırlatıyor.
Ölümle Yaşamak: Sessizce Kulağımıza Fısıldayan Hakikat
Gündelik hayatın koşuşturmasında ölüm, kulağımıza zaman zaman usulca fısıldayan bir gerçekliktir. Bir salâ sesiyle ya da beklenmeyen bir haberle aniden hatırlatır kendini. Bir yandan tanıdıklarımızı kaybederiz, bir yandan da yaşamaya devam ederiz. Ölüm gelir ama hayat durmaz. Bu çelişkili devamlılık, insanın acıya rağmen dayanma kabiliyetini gösterir.
Yazıda “Her ölüm erken ölümdür” ifadesi, kaybın hiçbir zaman içe sindirilemediğini gösteriyor. Her giden ardında boşluklar bırakıyor. Bu boşluk zamanla şekil değiştiriyor, hasretle doluyor ve kişinin ruhsal dünyasında kendine bir yer edinip orada yaşamaya devam ediyor. Bu durum, yas sürecinin doğal bir parçası olarak psikolojide de karşılık buluyor.
Hayatın Anlamını Hatırlatan Bir Şok Tedavi
Ölüm, insanın iç dünyasını sarsan ama aynı zamanda onu derin düşüncelere sevk eden bir “şok tedavi” gibidir. Hayatın geçiciliğini ve dünyanın aldatıcılığını hatırlatır. Bu yönüyle tasavvufî öğretiyle örtüşür. “Burada hiç kimse kalıcı değil; üzülmek de sevinmek de beyhûde” cümlesi, mistik bir farkındalık çağrısıdır. Ölüm, aslında yaşamın anlamını keşfetmenin anahtarıdır.
Tasavvuf ehlinin sıkça kullandığı “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” hadisi de bu yazının temel taşlarından biridir. Gerçek uyanışın, bu dünyada değil, öte âlemde gerçekleşeceğine inanılır. O hâlde, bu dünya bir tür rüyadır ve bu rüyanın içindeyken gözümüzü açmak, varlığımızı anlamlandırmak gerekir.
Ölüm Kötü Değildir, Unutmak Korkutucudur
Kösebalaban’ın yaklaşımı, ölümün kötü bir şey olmadığını vurgular. Korkulması gereken şey, ölümü değil; onu unutmaktır. Çünkü ölüm, insanı dünyevî meşguliyetlerin ortasında sarsar ve derin bir iç hesaplaşmaya çağırır. Psikolojik olarak bu çağrı, bireyin hayatı sorgulamasını ve değerler sistemini yeniden gözden geçirmesini sağlar.
Bu çağrının sessizliğini bastıran şey ise “bitmeyen işler”dir. Günlük sorumluluklar, iş yoğunluğu, sosyal ilişkiler… Tüm bunlar, insanın ölümü düşünmesini erteleyen unsurlar haline gelir. Oysa her gece uykuya dalarken bir bakıma ölümü prova ederiz. Bunu fark etmek, bilinçli bir yaşamı da beraberinde getirir.
Teslimiyetin Huzuruyla Barışmak
Yazı, ölümü kabullenmenin ve teslimiyetin huzur verdiği düşüncesiyle sona eriyor. “Düzen böyle kurulmuştur, emir büyük yerdendir” cümlesi, kaderci ama dingin bir yaklaşımı temsil ediyor. Şikâyet etmeksizin, itirazsız bir kabul hâli… Bu ruhsal kabul, bireyin ölümle olan barışını sağlayan ve ruhsal esenliği artıran güçlü bir psikolojik mekanizmadır.
Hayatın içinde unuttuğumuz, korktuğumuz ya da uzaklaştığımız bu gerçeği yeniden hatırlamak, yaşam kalitesini artırmanın ilk adımı olabilir. Çünkü ölümle yüzleşmek, aslında daha anlamlı yaşamanın yoludur.













