Sizi Yine Kim Kandırdı ?!

PKK açılımı tartışmalarında “devlet aklı”, İmralı-Suriye hattı, TBMM Komisyonu’nun kapsamı ve 2007’den bugüne ulus-devlet/ güvenlik mimarisi tartışmaları ışığında gelişmeler analiz ediliyor.

Sizi Yine Kim  Kandırdı ?!

Sizi Yine Kim “Kandırdı”?!

YEREL GÜNDEM / ANKARA

Türkiye, Sivas Kongresi’nin 106’ncı yılı vesilesiyle “milli irade ve bağımsızlık” vurgusunu hatırlarken, iç politikada PKK açılımı tartışmaları yeniden ısınmış durumda. İktidar cephesi “devlet aklı” söylemiyle beşinci açılım çerçevesini savunurken, muhalefet ve çeşitli toplumsal kesimlerden süreç yönetimine ilişkin soru işaretleri yükseliyor. Seçim hukukundan güvenlik politikalarına, Suriye denklemi ile TBMM’deki komisyon çalışmalarına uzanan başlıklarda yoğun bir tartışma yaşanıyor.

Beşinci Açılım ve “Devlet Aklı” Çerçevesi

Savunma yönetimi, küresel ve bölgesel risklerin arttığı bir dönemde “proaktif tedbir ve uygulamalarla tarihî bir dönemeçte” olunduğunu belirtiyor. Mesajın özü, “40 yıllık terör yükünden kurtulma kararlılığı.” Bu yaklaşımın sahaya yansıması ise “terörsüz Türkiye” hedefiyle uyumlu, güvenlik- diplomasi-hukuk üçgeninde eşzamanlı adımlar olarak tarif ediliyor.

İmralı, Suriye ve Statü Tartışması

Süreç tartışmalarında İmralı odaklı temas iddiaları, Suriye sahasındaki örgüt yapılarının “silah bırakıp Şam’a entegrasyonu” beklentisi ve buna karşı “ademi merkeziyetçilik/statü” tartışmaları öne çıkıyor. Hükümet sözcülüğü, “ademi merkeziyetçilik” söyleminin “bizim açımızdan terör devletçiği” anlamına geldiğini vurgularken, bölgedeki aktörlerin ve dış başkentlerin pozisyonları Ankara’da yeni bir gerilim başlığı olarak izleniyor.

TBMM Komisyonu: Kapsam, Sınırlar ve Beklentiler

TBMM’de kurulan komisyonun görevi, resmî açıklamalara göre “yasa veya anayasa yazmak” değil; “silah bırakma sonrası hukukî akıbet” başlığında değerlendirmeler yapmak. Buna rağmen kamuoyunda “özerklik, dil ve yerindenlik” ekseninde yoğun bir tartışma yürütülüyor. Komisyonun iş dünyası, sendikalar ve akademi temsilcilerini dinleyecek olması, “entegrasyon, istihdam ve sosyal politika” boyutlarının da masada kalacağını düşündürüyor.

2007’den Bugüne: “Ulus Devletler Kaybedecek mi?”

2007’de devletin ilgili birimlerinden gelen stratejik uyarılarda, Türkiye’nin Balkanlar-Kafkaslar-Orta Doğu-Orta Asya ekseninde merkezî konuma evrildiği; bölgenin “rol savaşları” ile yeniden dizildiği ve bazı ulus devletlerin “tarih maratonunu kaybedebileceği” tespitleri dile getirilmişti. Aradan geçen yıllar, “dağdan indirme/entegrasyon/barışçıl çözüm” başlıklarının farklı formatlarda tekrar gündeme gelmesine rağmen, esas düğümlerin sahadaki fiilî denge ve dış müdahalelerce belirlendiğini gösterdi.

“Sadakat Testi” Polemiği ve Siyasi Tepkiler

Son dönemde “örgüt bileşenlerinin önderlik nezdinde sadakat ve samimiyet testinden geçtiği” yönündeki açıklamalar, İmralı-Suriye hattındaki ilişkilere dair yeni bir tartışma başlığı açtı. Bazı siyasi aktörler, “Suriye’deki yapılara talimat gidip gitmediği, kırmızı çizgilerin ne olduğu ve kimin belirlediği” sorularını gündeme taşıyor. Karşı cepheden gelen açıklamalarda ise “Rojava’ya dair değerlendirmelerin devlet heyetiyle paylaşıldığı, oradaki temas ve çözüm zemininin ayrı değerlendirildiği” vurguları öne çıkıyor.

2013’ten 2025’e: Değişmeyen Çizgiler, Değişen Diller

Geçmiş dönem notlarında “Suriye, kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya izin verilmeyecek kırmızı çizgidir” beyanları hatırlanırken, karşı taraftan da “merkezî Suriye devleti içinde Kürtlerin eritilmeyeceği” iddiası gündeme gelmişti. Bugün gelinen noktada söylemlerin tonu değişse de, sahadaki fiilî durum ve dış etki faktörleri belirleyici olmaya devam ediyor. “Kandırıldık mı?” tartışmaları ise, şeffaflık ve hesap verebilirlik talebini daha yüksek sesle gündeme taşıyor.

Sonuç: Kalıcı Çözüm İçin Üç Eşik

Kalıcı bir normalleşme ve güvenlik düzeni için üç eşik öne çıkıyor:

  1. Hukuk ve adalet: Silah bırakma-sonrası yargısal süreçler, mağdur hakları, toplumsal adalet dengesi.

  2. Siyasal meşruiyet ve rıza: Üniter yapı çerçevesinde yerel katılım, sosyal-ekonomik entegrasyon ve güvenlikten özgürlüğe dengeli yaklaşım.

  3. Dış etki yönetimi: Müttefik/karşıt başkentlerin sahadaki ajandaları karşısında ulusal çıkarın şeffaf, kurumsal ve sürdürülebilir korunması.

Sorunun nihai yanıtını yalnızca müzakere notları değil, kamu vicdanı ve hukuk devleti ilkeleri belirleyecek. “Son söz” ise, demokratik meşruiyet kanalları üzerinden toplumsal rızaya kalmış görünüyor.


www.yerelgundem.com

Kaynak: Müyesser Yıldız