Televizyon içerikleri tartışması büyüyor: Ahlâkî Çöküş çıkışı yeni denetim çağrılarını tetikledi

T.C. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, TV dizileri ve bazı programların “ahlâkî çöküş” oluşturduğunu savunarak “derhal durdurulsun” çağrısı yaptı. Tartışma, ifade özgürlüğü ve çocukların korunması ekseninde daha sıkı denetim, sınıflandırma ve medya okuryazarlığı başlıklarına odaklandı.

Televizyon içerikleri tartışması büyüyor:  Ahlâkî Çöküş çıkışı yeni denetim çağrılarını tetikledi

Televizyon içerikleri tartışması büyüyor: “Ahlâkî işgal” çıkışı yeni denetim çağrılarını tetikledi

YEREL GÜNDEM / ANKARA, TÜRKİYE

Sert çıkış: “Rezillik özgürlük diye parlatılıyor”

T.C. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, Türkiye’de yayınlanan dizi ve bazı televizyon programlarının “toplum ahlâkını çökertmek için bilinçli bir araç haline geldiğini” savunarak sert bir eleştiride bulundu. Sosyal medya paylaşımında Saral, “Ekranlarda her akşam zina, ihanet, yalan ve şiddet meşrulaştırılıyor; aile yapısı yerle bir ediliyor” ifadelerini kullandı. Televizyon içeriklerinin yalnızca “kültürel değil, ahlâkî bir işgal” olduğunu öne süren Saral, “bu rezil içeriklerin derhal durdurulması” çağrısı yaptı.

Gündemin odağı: ifade özgürlüğü mü, toplumsal hassasiyet mi?

Saral’ın çıkışı, medya alanındaki klasik fay hattını yeniden görünür kıldı: Bir yanda ifade ve sanat özgürlüğünü önceleyen yaklaşım, diğer yanda toplumsal değerlerin korunması için daha sıkı denetim isteyen çizgi. Tartışmanın merkezinde, akşam kuşağında geniş kitlelere ulaşan dizilerde ihanet, şiddet ve kriminal olayların temsili; reality şovların özel hayatı ifşa eden formatları ve bunların gençler üzerindeki olası etkileri bulunuyor. Savunucular, bu tür temsillerin “hikâye anlatıcılığının gerçeği” olduğunu savunurken, karşıt görüş, “normalleştirme” ve “özendiricilik” risklerine dikkat çekiyor.

Mevzuat ve denetim: hangi araçlar masada?

Türkiye’de televizyon yayıncılığı, mevcut yasalar ve ikincil düzenlemeler çerçevesinde şikâyet ve re’sen inceleme mekanizmalarıyla denetleniyor. Tartışmalar, bu araçların caydırıcılık gücünün yeterli olup olmadığı, çocuk ve gençlerin korunmasına dönük saat sınırlamaları ile içerik sınıflandırma sistemlerinin uygulanma kalitesi etrafında yoğunlaşıyor. Politika yapıcılar açısından iki temel yol öne çıkıyor: Birincisi, mevcut kuralların daha tutarlı ve öngörülebilir biçimde uygulanması; ikincisi, prime-time kuşağında şiddet ve cinsellik temsilleri için daha net eşikler getiren, dijital platformları da kapsayan güncellenmiş bir çerçeve.

Sektörün yanıtı: otosansür riski ve yaratıcı ekonomi

Yapımcılar ve yayıncılar cephesinde, aşırı müdahalenin “otosansür”e yol açacağı ve yaratıcı ekonomiyi daraltacağı uyarısı öne çıkıyor. Dizi ve format ihracatında son yıllarda yakalanan ivmenin, içerik esnekliğine dayandığını savunan sektör temsilcileri, çocuk koruma standartlarının güçlendirilmesine itiraz etmezken, “genel bir yasaklama dili” yerine net sınıflandırma, ebeveyn uyarı sistemleri ve saat dilimi düzenlerinin tercih edilmesini istiyor. Akademik çevreler de medya okuryazarlığının yaygınlaştırılması, ebeveyn rehberliği ve okul temelli programların, tek başına yasaklardan daha etkili sonuçlar üretebileceğini vurguluyor.

Toplumsal etki tartışması: ekranın aynası mı, mühendisi mi?

Sosyologlar, popüler dizilerin toplumsal dönüşümlerin hem “yansıtıcısı” hem de “hızlandırıcısı” olabildiğini belirtiyor. Aile yapısı, bireysel özgürlükler ve kent yaşamı gibi başlıklarda ekranın ürettiği imgelerin, özellikle genç kuşakta davranış ve beklenti setlerini etkilediği biliniyor. Bu nedenle, temsil biçimlerinin çeşitliliği ile toplumun hassasiyetleri arasında denge kurmak, yalnızca regülatörlerin değil; senarist, yönetmen, kanal yöneticisi ve reklam verenlerin de sorumluluğunda görülüyor.

Ne bekleniyor? Şeffaf standartlar, ölçülebilir kriterler

Saral’ın sert eleştirisi, kısa vadede yayıncı–düzenleyici–sivil toplum üçgeninde yeni temasları tetikleyebilir. Uzmanlar, olası bir güncellemeye şu başlıkların eşlik etmesi gerektiği görüşünde:

  • Çocuk ve gençleri hedefleyen saat dilimlerinde içerik eşiğinin netleştirilmesi.

  • Şiddet ve cinsellik temsilleri için sınıflandırma/uyarı sisteminin görünürlüğünün artırılması.

  • Reality formatlarda mahremiyet ve rıza standartlarının güçlendirilmesi.

  • Şikâyet mekanizmalarının daha hızlı, geri bildirimli işlemesi.

  • Medya okuryazarlığı ve ebeveyn rehberliğinin müfredata entegre edilmesi.

Sonuç: yasak–özgürlük ikileminin ötesinde bir çerçeve

Tartışma, yer yer “yasak mı–özgürlük mü” ikilemine sıkışsa da, toplumsal mutabakatın anahtarı açık ve öngörülebilir kurallardan geçiyor. Ekran içeriklerinin yaratıcı çeşitliliğini korurken, çocuk ve gençlerin korunmasına dönük şeffaf standartların güçlendirilmesi; hem sektörün sürdürülebilirliği hem de toplumsal hassasiyetler açısından ortak payda olarak öne çıkıyor.


www.yerelgundem.com