Türkiye’de Hukukun Kriz Noktası: Yargıya Güven Neden Dipte?
Türkiye’de yargıya güvenin dip yaptığı, uluslararası raporlarla teyit edilen hukuk krizi, adaletin işlevsiz hale geldiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’de Hukukun Kriz Noktası: Yargıya Güven Neden Dipte?
İYİ AVUKAT / İSTANBUL
Her yıl Eylül ayında yapılan adli yıl açılışları, Türkiye’de adalet sisteminin durumunu gözler önüne seren sembolik etkinlikler olarak görülüyor. Ancak bugün bu açılışlar, yargı bağımsızlığının sorgulandığı ve toplumsal güvenin zedelendiği bir dönemde yalnızca törensel bir nitelik taşıyor. Uzmanlara göre Türkiye, tarihinin en ağır yargı krizlerinden birini yaşıyor ve bu kriz, toplumsal barıştan ekonomiye kadar her alanı derinden etkiliyor.
Yargıya Güvenin Çöküşü
Türkiye’nin hukuki göstergeleri uluslararası sıralamalarda da alarm veriyor. Dünya Adalet Projesi’nin 2024 verilerine göre Türkiye, 142 ülke arasında 117. sırada. Yürütme üzerindeki denetimde 135., temel haklarda ise 133. sırada yer alıyor. Bu tablo, vatandaşların mahkemelere güven duymamasının temel sebeplerinden biri.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurular, sistemin işleyemez hale geldiğini gösteriyor. 2012’den 2025’e kadar 686 binden fazla başvuru yapılırken, bekleyen dosya sayısı 113 bini geçti. İncelenen başvuruların yüzde 98’inde hak ihlali tespit edilmesi, yargı sistemindeki yapısal sorunları açıkça ortaya koyuyor.
Yargı Bağımsızlığına Vurulan Darbeler
Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yürütmenin etkisi altında çalıştığı iddiaları, yargı bağımsızlığı tartışmalarını büyütüyor. Türkiye’de hâkimlerin sadece yüzde 3’ü coğrafi teminata sahip. Geri kalan yüzde 97’si siyasi baskı ve tayin tehdidi altında görev yapıyor. Bu durum, yargının kanun ve vicdana göre değil, siyasi iradeye göre karar verdiği eleştirilerine yol açıyor.
Son yapılan anketlere göre, vatandaşların yüzde 75,8’i Türkiye’de yargının bağımsız ve tarafsız çalışmadığını düşünüyor.
Yolsuzluk ve Rüşvet İddiaları
İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın HSK’ya gönderdiği mektupta yer alan rüşvet karşılığı tahliyeler ve para karşılığı alınan mahkeme kararları, yargıya olan güvenin neden eridiğini gösteren somut örneklerden yalnızca biri. Tahliye kararlarının milyonlarca lira karşılığında pazarlık konusu edilmesi, adaletin parayla satın alınabilir bir hale geldiği eleştirilerini güçlendiriyor.
Siyasi Davalar ve Demokrasiye Darbe
Son dönemde muhalefet belediyelerine açılan davalar ve gazetecilere yönelik soruşturmalar, yargının siyasi mühendislik aracı olarak kullanıldığı eleştirilerini beraberinde getiriyor. İstanbul’da başlatılan “Kent Uzlaşısı” soruşturması, seçimde elde edilen başarıların yargı eliyle sınırlandırıldığı iddialarını gündeme taşıdı.
Gazetecilerin ve muhalif siyasetçilerin uzun tutukluluk süreleri, evrensel hukukta “istisna” olan tutuklamanın Türkiye’de bir baskı aracına dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Cezaevlerinde Alarm
Türkiye’de cezaevlerinin kapasitesi 304 bin olmasına rağmen 413 bin mahpus bulunuyor. Bu oran yüzde 140’lık fiili doluluğa işaret ediyor. Sağlık sorunları olan mahpusların dahi tahliye edilmemesi, adalet sisteminin insani yönünü kaybettiği eleştirilerine neden oluyor.
Yüksek Yargı Kararlarının Yok Sayılması
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, anayasal düzenin askıya alındığı yorumlarını beraberinde getiriyor. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Can Atalay dosyaları bu duruma örnek gösteriliyor. Özellikle AYM’nin Can Atalay hakkındaki tahliye kararının yerel mahkeme tarafından tanınmaması, hukuk devleti ilkesinin en ağır ihlallerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Çıkış Yolu: Hukukun İhyası
Uzmanlara göre Türkiye’nin adalet krizinden çıkış yolu, yalnızca teknik reformlarla değil, köklü bir zihniyet değişimiyle mümkün. Hukuk devletine dönüş, toplumsal barışın yeniden inşası için en temel şart olarak görülüyor.
İyiAvukat.Net’in daha fazla kişiye ulaşması için haberimizi paylaşarak destek olabilirsiniz.
www.iyiavukat.net
Kaynak: Mustafa Yeneroğlu / Karar













