Başkan’a At Öldü Demenin Zorluğu: Türkiye Siyasetinde Hukuk, Cesaret ve Suskunluk
İmamoğlu’nun tutuklanması, kayyım söylentileri, siyasi baskılar ve hukuk krizleri sonrası Ankara’da kimsenin Başkan’a gerçeği söyleyememesi dikkat çekiyor. Bahçeli’nin çıkışı ve Özgür Özel’in 3 T formülü, Türkiye’de aklı selim arayışını gündeme taşıyor.
Başkan’a “At Öldü” Demenin Zorluğu: Türkiye Siyasetinde Hukuk, Cesaret ve Suskunluk
YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE
MHP’den Gelen Uyarı, Bahçeli’nin Çıkışı ve Sessiz Ak Parti: Kim Başkan’a Gerçeği Söyleyecek?
Türkiye siyasetinde derin çatlakların ve yönetim krizlerinin yaşandığı bir dönemdeyiz. Ekonomiden hukuka, diplomasiden sosyal adalete kadar her alanda alarm zilleri çalarken, kimsenin Başkan’a “En sevdiğiniz at öldü” deme cesareti gösterememesi, ülkenin geleceğini belirleyecek suskunluk anlarına yol açıyor.
MHP’nin hukukçu yöneticilerinden Feti Yıldız’ın “masumiyet karinesi” ve “tutuklama istisnadır” vurgusu, sadece hukuki bir değerlendirme değil, aynı zamanda siyasi bir vicdan muhasebesi olarak okunuyor. Devamında Devlet Bahçeli’den gelen “Ortaya konulsun, suçluysa cezasını alsın, suçsuzsa beraat etsin” çıkışı, Cumhur İttifakı içindeki sarsıntının habercisi olabilir mi?
Hukukun Altını Oyarken İktidar Ne Düşünüyor?
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, CHP’lilerin gözaltına alınması, mitinglere katılan gençlerin cezaevine gönderilmesi, diploma iptali, belediye şirketlerine kayyım atanması ve daha fazlası... Bu gelişmelerin birçoğu, halk arasında “Cumhurbaşkanlığı adaylığına giden yolu kesmek için planlandı” kanaatini güçlendirmiş durumda.
Ankara’da ise farklı bir ikilem hâkim: Kimse Başkan’a gerçeği söyleyemiyor. Ortalık yangın yeri ama Mehmet Şimşek’ten başka kimsenin ağzını açmaya cesareti yok. Merkez Bankası faizi artırıyor, dolar kuru patlıyor, borsa çöküyor; ama hâlâ kimse çıkıp “Reis, yaptıklarımızla iki yılın emeğini yaktık” demiyor.
Kayyım İddiaları ve Devletin Seferberliği
CHP’ye kayyım atanacağına dair söylentiler ülke gündemini sarstı. Olasılıklar üzerinden siyaset yapılırken, devletin tüm birimleri – Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik – “Hayır, böyle bir şey yok” açıklamalarıyla seferber oldu. Peki bu seferberlik, neden aynı şeffaflıkla “İmamoğlu’nun önü siyasi nedenlerle kesilmeyecek” açıklamasıyla yapılmadı?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse tüm yöneticilerinin tutuklandığı, şirketlerine kayyım atandığı bir ortamda, hangi yurttaş “Bu iş hukukla yürüyor” diyebilir?
Türkiye “Silivri” İmajıyla Anılmaya Devam Ediyor
Dışarıdan bakıldığında Türkiye, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti kriterlerinden her geçen gün uzaklaşıyor. Liselilere yönelik absürt Milli Eğitim kararları, gençlerin bayramı cezaevinde geçirmesi, milletvekillerinin sansürlenmesi ve medyaya uygulanan baskı, Türkiye’yi adeta otoriterleşmiş bir demokrasi vitrini haline getiriyor.
Bu süreçte Özgür Özel’in geliştirdiği “3 T formülü” – Terörsüz Türkiye, Tutuksuz Yargı, TRT’de Canlı Yayın – aklı selimin yeniden siyasete hâkim olmasını isteyenler için bir umut ışığı olabilir mi?
Bahçeli mi Uyaracak, Yoksa Başkan mı Gerçeği Gören Olacak?
Kritik soru şu: Bu gidişata dur diyecek biri var mı? Belki de Bahçeli'nin tek bir cümlesi bütün taşları yerinden oynatabilir. “Bu iş bir savcıya emanet edilecek kadar basit değil” dese, ülkede bir anda tansiyon düşebilir.
Ama gelin görün ki kimse Başkan’a “At öldü” diyemiyor. Çünkü böyle bir gerçeği dile getirmek, iktidarın kırılgan dengelerini sarsmak anlamına geliyor. Ve bu ülkede hâlâ iktidar cenahında “hakikati dile getirme” hünerini keşfetmeye çalışan kimse kalmadıysa, asıl kriz budur.
Kaynak: Ahmet Taşgetiren / Karar













