Dağdan Siyasete: PKK’nın Demokratik Alan Talebi ve Türkiye Siyasetinin Yeni Eşiği
KCK Eş Başkanı Bese Hozat’ın “Ankara ve İstanbul’da demokratik siyasetin öncüleri olmak isteriz” açıklaması, dağdan gelen kadroların Türkiye siyasetine girme talebini gündeme taşıdı. Peki, bu talep karşılık bulur mu?
Dağdan Siyasete: PKK’nın Demokratik Alan Talebi ve Türkiye Siyasetinin Yeni Eşiği
YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM / ANKARA
Silahları Bırakıp Meclis’e mi Yürümek?
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Besê Hozat’ın, Süleymaniye’deki silah bırakma töreninin ardından yaptığı açıklama, yeni bir tartışma başlığını gündeme taşıdı: Dağdan inen kadrolar, siyasette yer bulabilir mi? “Amed’de, Ankara’da, İstanbul’da demokratik siyasetin öncüleri olmak isteriz” diyen Hozat, aslında yalnızca bir niyet beyanı değil, aynı zamanda Türkiye siyasi sistemi için ciddi bir sınama ortaya koyuyor.
PKK’nın ilk kez bu açıklıkta “siyaset sahnesinde yer almak istiyoruz” mesajı vermesi, örgütün yapısal ve söylemsel bir dönüşüm geçirdiğini gösteriyor. Ancak bu mesajın muhatabı yalnızca devlet değil; aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin mevcut yapıları da bu dönüşümün en kritik eşiğinde.
DEM Partisi’nin Sınavı: Dağdan İnenlere Alan Açılır mı?
DEM Parti’nin (eski adıyla HDP) uzun yıllardır yürüttüğü siyasal mücadele, PKK’dan kademeli olarak ayrışan bir zeminde gelişti. Partinin parlamenter politikadaki yerleşik figürleri, hem ulusal hem uluslararası alanda meşruiyet kazanmak için PKK ile mesafeli bir dil kurmaya çalıştı. Şimdi bu çizgi, dağdan gelen kadroların siyasetteki olası rolüyle test edilecek.
Soru açık: DEM Parti yönetimi, kendilerini “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” olarak tanıtan bu yeni aktörlere kapı açacak mı? Yoksa bu talep, hem DEM’in içinde hem de destekçilerinin nezdinde yeni bir bölünmeyi mi tetikleyecek?
Meşruiyet Sorunu ve Toplumun Kabulü
Türkiye siyasetinde yer almak isteyen her yapı için ön koşul, halkın vicdanında ve hukuki zeminde kabul görmektir. PKK’nın 40 yıla yakın süredir devam eden silahlı mücadelesinin yarattığı travmalar, toplumun hafızasında hâlâ tazeliğini koruyor. Şehit ailelerinin, mağdur olmuş kesimlerin, geniş milliyetçi tabanın bu sürece vereceği tepkiyi öngörmek kolay değil.
Bese Hozat’ın “top artık karşı sahada” vurgusu, bir meydan okuma değil, bir davet olarak okunmalı. Ancak bu davetin kabul edilmesi için sadece silahların bırakılması değil, geçmişin sorgulanması, yüzleşilmesi ve açık bir toplumsal helalleşme mekanizması da gerekiyor. Aksi halde, atılan adımların karşılığı sınırlı olur.
Devletin Tutumu: Reform mu, Bekleme mi?
Devletin bu taleplere karşılık verip vermeyeceği ise en belirleyici unsur olacak. Erdoğan yönetimi, geçmişte çözüm süreci adı altında benzer açılımlara imza atmış ancak süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bugün yaşananlar, çözüm sürecinden farklı olarak, daha çok tek taraflı bir irade beyanı üzerinden gelişiyor.
Bu durum hükümete, “önce siz demokratikleşin” deme lüksü sunarken, aynı zamanda inisiyatif almaya zorlayan yeni bir siyasi sorumluluk da yüklüyor. Anayasal düzenlemeler, siyasal af tartışmaları, cezaevindeki siyasilerin durumu, kamuoyunun tepkileri — hepsi önümüzdeki dönemde belirleyici olacak.
Siyaset Sahnesinde Yer Bulurlar mı?
Kısa vadede, dağdan inen kadroların doğrudan parlamentoya taşınması mümkün görünmese de; demokratik siyaset alanında yer almak için sivil yapılar, dernekler, düşünce kuruluşları gibi zeminlerde görünür olmaları, bir geçiş süreci olarak değerlendirilebilir.
DEM Partisi içinde bu isimlere sıcak bakan bir kanat olsa da, partinin merkez kadrosunun ve seküler Kürt seçmenin bu entegrasyona temkinli yaklaşması olasıdır. PKK geçmişiyle özdeşleşmiş bir kadronun doğrudan siyasi aktör olabilmesi için yalnızca devletin değil, halkın da rızasına ihtiyaç vardır.
Sonuç: Türkiye Siyasetinde Yeni Bir Dönem Mi Başlıyor?
Hozat’ın sözleriyle şekillenen yeni dönem, Türkiye siyaseti için hem bir fırsat hem de bir test niteliğindedir. Bu sürecin yönü, yalnızca atılan adımların samimiyetine değil, karşılıklı güven inşasına, kamuoyunun ikna edilmesine ve adil bir geçiş mekanizmasının kurulmasına bağlıdır.
Dağdan gelenin yer bulduğu bir siyaset mümkün mü? Eğer demokrasi iddiası taşıyorsak, bu soruya verilecek yanıt, yalnızca güvenlik politikalarıyla değil, aynı zamanda siyasi cesaretle de verilmeli.













