Erdoğan sonrası denklemi: Aile mi, aparat mı? İki Damat Bir Bilal!

Erdoğan sonrası olası siyasi senaryoları analiz eden köşe yazısı; Hakan Fidan tartışmasının algı–gerçek ayrımı, Albayrak–Bilal–Bayraktar ekseninde “aile birlikteliği” seçeneği, Emine Erdoğan’ın olası rolü ve AK Parti’nin mirasıyla muhalefetin performans anlatısı arasındaki güç dengesini inceliyor.

Erdoğan sonrası denklemi: Aile mi, aparat mı? İki Damat Bir Bilal!

YUSUF İNAN YAZDI...

Erdoğan sonrası denklemi: Aile mi, aparat mı?

Siyaset, bazen koca bir söylentiler fabrikasıdır. Şimdilerde banttan en hızlı inen ürün, “Erdoğan sonrası” senaryoları. Kulis dili keskinleştikçe, AK Parti tabanında da rota arayışı belirginleşiyor. Bir yanda Hakan Fidan’ı merkeze alan tartışmalar; diğer yanda Berat Albayrak–Bilal Erdoğan hattında “aile konsolidasyonu” arayışı… Fotoğraf net değil; fakat bazı eğilimler, makul varsayımlarla okunabilir.

Fidan tartışması: Gerçek mi, algı mı?

Hakan Fidan üzerinden yürüyen sert polemik, “ihanet” gibi ağır sıfatları dolaşıma sokuyor. Bu tür iddialar siyasetin harlı günlerinde hep üretildi; bugün de üretiliyor. Ancak soğukkanlı okuma şunu söylüyor: Dış politika, güvenlik ve ekonomi eksenleri yeniden dizilirken, her aktör konumunu konuşlandırıyor; bu da “rekabeti” görünür kılıyor. Yani mesele kişisel bir “hançer” hikâyesinden çok, iktidar sonrası güç mimarisi üzerine bir konumlanma mücadelesi. Fidan ismi etrafındaki tartışmayı, veri yerine öfkeyle kurarsak yanılırız; ama algının siyaset yaptığı da bir gerçek. Algı, kimi zaman gerçeğin yerini alır.

Aile seçeneği: Üç sacayağı tezi

Kulislerde en çok konuşulan ihtimal, “aile birlikteliği”nin siyasette tutarlılık ve süreklilik sağlayacağı yönünde. “İki damat–bir Bilal” şeklindeki üç ayaklı mekanizma savunuluyor: Berat Albayrak’ın ekonomi–enerji dosyalarındaki deneyimi, Bilal Erdoğan’ın toplumsal mobilizasyon kapasitesi ve Selçuk Bayraktar’ın teknoloji–sanayi ekosistemindeki sembolik gücü. Tezin dayanağı şu: Türkiye’de seçmen sadakati kadar örgüt hafızası ve iktidar pratiği de önemli. Aile içi koordinasyon, bu hafızayı dağıtmadan bir sonraki faza taşıyabilir.

Bu yaklaşımın zayıf noktası ise tekil figürlerin geniş koalisyon kurma becerisi. Günümüz Türkiye’sinde yüzde 50+1, yalnızca “taban sadakati” ile değil, merkez sağ–yerel güçler–gençlik–teknokrasi katmanlarının birlikte hizalanmasıyla mümkün. Aile birlikteliği, bu genişlemeyi sağlar mı? Doğru strateji ve tonla evet; yanlış tonla hayır.

Rakip stratejisi: Ayrıştır, izole et, yalnızlaştır

Siyasi rekabetin doğası bellidir: Rakibin güçlü yanlarını birbirinden ayırırsın. Albayrak–Bilal–Bayraktar üçgeni, birlikteliği korursa anlamlı; koparsa sıradanlaşır. Bu yüzden karşı kampın en rasyonel hamlesi, iç uyumu bozmak olacaktır. İtibar erozyonu, gündem mühendisliği ve “denge görüntüsü” veren tekliflerle bağlar gevşetilmeye çalışılır. Bu, yarın değilse öbür gün mutlaka denenecektir.

Emine Erdoğan faktörü: Sessiz mimari

Siyasi ailelerde “birlik” duygusunun korunmasında sembolik otoritenin rolü büyüktür. Emine Erdoğan ismi bu bağlamda sürekli anılıyor. Neden? Çünkü güven ve arabuluculuk, aile içi koordinasyonun görünmez çimentosudur. Siyasetin sert akışında, duygusal bağların kurumsal bağlardan daha uzun yaşadığı vakidir. Bu çimento çatlar mı? Çatlarsa siyaset, aileyi değil; aile siyaseti tüketir.

AK Parti’nin sınavı: Miras mı, mirasyedi mi?

AK Parti, iki on yılı aşan iktidar pratiğinin ardından “mirasını nasıl devredeceği” sorusuyla yüz yüze. Miras; metot, kadro, dil ve iddiadır. Eğer aktarım, kurallar ve kurumlar üzerinden yapılırsa sürdürülebilir. Şahıs merkezli aktarım ise ancak çok kısa bir menzilde işler. Dolayısıyla Albayrak–Bilal–Bayraktar hattı bir yöntem önerisiyle, bir kadro derinliği ile ve kapsayıcı bir siyasi dil ile gelirse karşılık bulur. Aksi halde, “mirasyedi” eleştirisi ağır basar.

Muhalefet cephesi: Boşluk beklemez

Öte yandan muhalefet, özellikle yerel yönetimler üzerinden kurduğu hizmet–performans anlatısını merkez siyasetle birleştirmeye çalışıyor. Zaman, muhalefet lehine akmasa bile hikâye muhalefette. İktidar blokunda yaşanacak her koordinasyon zaafı, bu hikâyeyi güçlendirir. AK Parti’nin önündeki en büyük risk, gündemi başkasının belirlemesi. Gündemi kaybeden, seçimi takipte bırakır.

Son söz: Soğukkanlı bir yol haritası

Erdoğan sonrası Türkiye tartışması, kişisel sadakatlerle değil, kurumsal zekâ ve siyasi mühendislik ile yönetilebilir. Aile birlikteliği seçeneği masada duruyor; fakat bu seçenek, kucaklayıcı koalisyon, merkezli dil, teknokratik güven ve oyunun kurallarına bağlılık olmadan tek başına yetmez. Fidan tartışması ise buzdağının görünen yüzü: Esas olan, aktörlerden bağımsız bir geçiş mimarisi kurabilmek.

Siyaset bir maraton; sprint anları çok ama finişi belirleyen temas, güven ve akıl. Kim bu üçlüyü birlikte taşıyabilirse, Türkiye’nin yeni sayfasını o çevirir.

YUSUF İNAN / YURTTA SULH CİHANDA SULH

Twitter : @Yusufinan2023
Instagram : yusufinan2023
Instagram : fondinan2016
Email : [email protected] 

Web: www.yerelgundem.com