Kıbrıs Davası ve Turancılık: Sessizliğin Bedeli mi Ödeniyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Topluluğu içindeki yalnızlaşması, Turancılık ideallerine gölge düşürdü. Avrupa Birliği ile imzalanan anlaşmalar sonrası gelen sessizlik, milli politikaların zayıflığını ortaya koyuyor.
Kıbrıs Davası ve Turancılık: Sessizliğin Bedeli mi Ödeniyor?
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Türk dünyasının birlik hayali Kıbrıs’ta tökezliyor mu?
Son gelişmeler, Türk Devletleri Topluluğu çatısı altında yürütülen iş birliği sürecinin ciddi bir sınavla karşı karşıya olduğunu ortaya koydu. Avrupa Birliği’nin Orta Asya ülkelerine sağladığı 21 milyar avroluk fon karşılığında, bazı Türk devletlerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayarak Kıbrıs Rum yönetimiyle diplomatik ilişki kurması, sadece siyasi değil; aynı zamanda millî bir travma niteliği taşıyor.
Orta Asya Türk Devletlerinden Kıbrıs konusunda şaşırtan adımlar
Türkistan coğrafyasının Türkiye’yle ortak tarih ve kültür bağı taşıyan devletleri, AB ile imzaladıkları stratejik ortaklık metniyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne karşı adeta diplomatik bir geri adım attı. Üstelik bazı ülkelerin Lefkoşa yerine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde büyükelçilik açmaları, KKTC’nin uluslararası arenada daha da yalnızlaştırılmasına katkı sundu. Bu gelişme, “Turancılık Kıbrıs’ta bitti mi?” sorusunu gündeme taşıdı.
İsrail ve ABD’nin Akdeniz planı adım adım işliyor
Kıbrıs’ta sadece diplomatik değil, ekonomik ve demografik bir kuşatma da söz konusu. İsrail destekli şirketlerin KKTC’de gerçekleştirdiği yoğun yapılaşma, bu yapıların İsrailli vatandaşlara satılması ve gelecekte bu kişilerin vatandaşlık talebinde bulunma ihtimali, Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığını tartışmalı hale getirecek sinsi bir planın parçası olarak görülüyor. Bu tablo, Akdeniz'deki enerji yarışında Türkiye'nin adım adım sıkıştırıldığını gözler önüne seriyor.
Milliyetçi sessizlik: Turancılığın içi mi boşaldı?
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de milliyetçi ve Turancı çevrelerin sessiz kalması dikkat çekiyor. Yıllardır “Uğrunda ölürüz” denilen milli davalara karşı bugün iktidar ortağı konumunda bulunan milliyetçi partilerin tepkisizliği, Turancılık fikrinin reel politikada karşılık bulamadığını gösteriyor. Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan diplomatik kayıplar, bir zamanlar uğruna mücadele edilen ideallerin yerini koltuk konforuna bıraktığı eleştirilerini beraberinde getiriyor.
Milli davada strateji boşluğu: Türkiye neden yalnızlaştı?
Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki stratejisizliği, dış politikadaki genel dağınıklıkla birlikte değerlendiriliyor. Ekonomik kriz, hukuki güvensizlik, tarımdaki gerileme, eğitimdeki sorunlar gibi alanlarda yaşanan başarısızlıklar dış politikaya da doğrudan yansımış durumda. Hükümetin Kıbrıs konusunu sadece iç kamuoyunu rahatlatacak söylemlerle geçiştirmesi, uluslararası düzeyde etkin sonuçlar doğurmaktan uzak kalıyor.
Yunanistan ve Rumlar tutarlı stratejiyle ilerliyor
Türkiye içerde Kıbrıs’ı tartışırken, Rum-Yunan cephesi uluslararası hukuk ve diplomasi zemininde istikrarlı ve planlı adımlarla ilerliyor. Güney Kıbrıs, enerji kaynakları üzerinden Avrupa ve İsrail’le kurduğu bağları pekiştirirken; Yunanistan, Doğu Akdeniz'de etkinliğini genişletiyor. Küçük devletler büyük stratejilerle hareket ederken, büyük devlet Türkiye, dağınık yönetim anlayışı nedeniyle milli meselelerde yalpalıyor.
Turancılık idealden uzaklaşıyor mu?
Kıbrıs meselesi, sadece bir toprak sorunu değil; aynı zamanda Türk dünyası için bir aidiyet ve direniş sınavı. Ancak bu sınavda görünen tablo, ideal gerçeklikle reel gerçeklik arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor. 1944 Türkçülük-Turancılık davasında işkenceler gören, canlarını feda edenlerin mirası, bugün “suyu akışına bırakan” bir anlayışla yönetiliyor.
Kıbrıs davası Türkiye için sadece dış politika değil, varlık meselesidir
Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı işgal değil, tarihsel sorumluluğun ve milli güvenliğin gereğidir. Ancak bu haklı davayı savunmak için güçlü bir strateji, kararlı bir dış politika ve samimi bir milli duruş gereklidir. Aksi halde, diplomatik yalnızlık büyür, milli meseleler iç kamuoyunun körleşmiş sloganlarına terk edilir.
Kaynak: Ahmet GÜRSOY / YENİÇAĞ













