Külliye kulislerinde yankı: Veda yazısındaki “sınırsız servet” vurgusu tartışma başlattı
Külliye’de yıllarca metin yazan Hamdi Kılıç’a veda yazısındaki “sınırsız servet” vurgusu, kamuda etik ve şeffaflık tartışmasını alevlendirdi. Detaylar ve analiz haberde.

Külliye kulislerinde yankı: Veda yazısındaki “sınırsız servet” vurgusu tartışma başlattı
YEREL GÜNDEM / ANKARA, TÜRKİYE
Vefatın ardından gelen cümle: Neden dikkat çekti?
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve uzun yıllar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşma metinlerini hazırlayan Hamdi Kılıç, 13 Eylül’de tedavi gördüğü hastalık nedeniyle yaşamını yitirdi. Kılıç için kaleme alınan veda yazılarından birinde geçen, “İsmi, sınırsız servet edinme dedikodularında hiç geçmedi” ifadesi, hem siyaset hem de bürokrasi kulislerinde geniş yankı uyandırdı. Cümle, isim vermeden yapılan bir karşılaştırma izlenimi yarattığı için, iktidar çevrelerinde etik ve şeffaflık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Hamdi Kılıç kimdi; görev çizgisi ne anlatıyor?
Külliye bünyesinde yıllarca replik değil, yön ve ton belirleyen metin kurgusuyla tanınan Kılıç, yakın çalışma arkadaşları tarafından “düşük profil, yüksek iş disiplini” diye tarif ediliyordu. Dönemsel siyasi sertleşmelerde bile dili yumuşatmayı önceleyen yaklaşımıyla anıldı. Veda yazılarında da Kılıç’ın “unvanı kadar mesuliyeti önemseyen” bir çizgi izlediği vurgulandı. Bu çerçevede, bahsi geçen “sınırsız servet” cümlesi, merhum danışmanın kamuda “mesafe–etik–tevazu” eksenine yerleştirilen portresinin altını çizen bir karşı anlatı olarak okunuyor.
Siyasal etik merceği: İma mı, ilke çağrısı mı?
Söz konusu ifade, somut bir iddia içermiyor; ancak kamuda görev yapan ve siyasetin periferisinde etkin pozisyonlara gelen bazı isimler etrafında yıllardır süren “çıkar çatışması” ve “servet tartışmaları”na işaret eden bir ilke çağrısı gibi de değerlendiriliyor. Siyaset bilimcilere göre, veda yazılarında kullanılan böyle cümleler iki anlam taşır: Birincisi, merhumun kişisel duruşuna saygı; ikincisi, yaşayanlara yönelik dolaylı bir etik hatırlatma. Dolayısıyla “sınırsız servet” vurgusu, tek tek kişileri hedef almadan, kamusal görev–özel kazanç çizgisinin saydam tutulması gerektiğini hatırlatıyor.
Kamuoyu beklentisi: Şeffaflık, hesap verebilirlik, çıkar çatışması yönetimi
Kamu yönetiminde güveni pekiştiren temel başlıklar, varlık beyanlarının kapsamı, görevden ayrılanların “soğuma süresi”, kamu ihalelerine ilişkin çıkar çatışması testleri ve yakın çevre ilişkilerinin şeffaflığından geçiyor. Kılıç’ın ardından gelen “servet” vurgusu, bu başlıkların teknik düzeyde güçlendirilmesi gerektiği yönündeki toplumsal beklentiyi yeniden görünür kıldı. Uzmanlara göre; somut iddia içermeyen ima cümleleri, ancak kurumsal şeffaflık artırılırsa polemik olmaktan çıkıp ilkesel bir yere oturabilir.
Siyasi dengeler ve mesajın muhatabı: Külliye koridorlarından öte
Ankara’da mesajın bir “kamu ahlakı” çağrısı olduğu yorumları baskın. Bu çerçevede, veda yazısının hedefi bir kişi veya grup değil; devletin çekirdek kurumlarında görev yapan herkes için ortak etik standartlara bağlılık hatırlatması. Kulislerde, “ekonomik kriz, toplumsal adalet ve liyakat” başlıklarının gündemde kalması, siyasette “gösteriş ve zenginlik” imajına dönük hassasiyeti artırıyor. Bu nedenle, “sınırsız servet” vurgusu, tekil bir cümleden fazlası: Kamusal itibarın, sade yaşam ve denetlenebilirlik üzerinden kurulması gerektiğine dair bir hatırlatma.
Son söz: Veda ile başlayan tartışmanın kalıcı karşılığı olur mu?
Kılıç’ın mesleki mirası, siyasi iletişimde üslup ve sorumluluk vurgusuna dayanıyordu. Ardından yazılan bir cümle, kamuda etik standartları güçlendirecek yapısal adımların gerekliliğini yeniden hatırlattı. Bundan sonrası, söylemle sınırlı kalmayıp; çıkar çatışması yönetimi, şeffaf ihale süreçleri, varlık beyanı denetimi ve görev–özel sektör geçişlerine ilişkin kuralların kurumsallaştırılmasına bağlı. Ankara’da hâkim kanaat şu: “İyi veda yazıları değil, iyi kurallar kalır.”