Süleymancılar hedefte mi? Devlet-cemaat ilişkileri yeniden masada

Süleymancılar cemaati, darbe dönemlerinden bugüne kadar devletin hedefinde yer aldı. Ancak asıl tehdit dış müdahaleler değil, cemaat içindeki sapmalar ve dünyevileşme olarak değerlendiriliyor.

Süleymancılar hedefte mi? Devlet-cemaat ilişkileri yeniden masada

Süleymancılar hedefte mi? Devlet-cemaat ilişkileri yeniden masada

YEREL GÜNDEM / ANKARA

Darbe dönemlerinden bugüne değişmeyen refleks: Cemaatleri dizayn etme arayışı

Türkiye’nin yakın tarihine damga vuran darbelerin ardından, “millî güvenlik” adına yürütülen toplumsal mühendislik faaliyetlerinde cemaatlerin öncelikli hedef olduğu bir kez daha gündeme geldi. 1980 darbesinden sonra Millî Güvenlik Konseyi’nin doğrudan dini yapılarla ilişki kurma çabası ve “bizimle çalışırsanız devletin tüm imkânları emrinizde olur” teklifleriyle dini grupları denetim altına alma girişimleri bugünle benzerlikler taşıyor.

Bu tekliflerin reddedilmesi, “Müslüman kardeşlerimizi size kullandırtmayız” cevabıyla dönemin karizmatik bazı kanaat önderlerince açıkça ifade edilmişti. Bugün yeniden dindar yapılara yönelik siyasi ve bürokratik baskılar, benzer tarihi kırılmaları hatırlatıyor.

Süleymancılar kimdir, neden hedefte?

Cumhuriyet döneminin başlarında, özellikle Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ardından medrese sisteminin kaldırılmasıyla başlayan süreçte, Süleyman Hilmi Tunahan’ın başlattığı dini eğitim faaliyetleriyle temellenen Süleymancılar cemaati, uzun yıllar boyunca yasaklı dönemlerde gizli Kur’ân eğitimiyle öne çıktı.

Ancak bugünlerde, özellikle devlet kurumlarının hazırladığı raporlarda “illegal yapılanma” ve “yabancı istihbaratlarla bağlantı” iddialarıyla hedefe konuluyorlar. Diyanet’e ait olduğu öne sürülen fakat resmi olarak sahiplenilmeyen bir raporda cemaatin, “sahih İslam anlayışı dışında söylemlere sahip olduğu” iddiası kamuoyunun dikkatini çekti.

Cemaatlerin içinden gelen tehlike: Özden sapmalar

Cemaatlerin bugünkü krizinin yalnızca dışarıdan gelen siyasi ve bürokratik müdahalelerle sınırlı olmadığını belirten uzmanlar, asıl tehdidin içeriden geldiğine dikkat çekiyor. Cemaatlerin şeffaf olmayan yapılanmalar, ticarileşme eğilimleri, dünyevileşmiş ilişkiler ağı ve geleneksel İslamî değerlerle bağdaşmayan tutumları, toplum nezdinde meşruiyet zedelenmesine yol açıyor.

Toplumun gözünde, cemaat olgusu artık manevî bir yapıdan çok, iktidar ilişkilerinin aktörü gibi algılanıyor. Bu durum, hem dini yapıları iç tartışmalarla sarsıyor hem de dış müdahaleleri meşru hale getiriyor.

Süleymancıların tarihsel misyonu unutuluyor mu?

Kur’an eğitimi yasaklandığında kayıklarda gizli eğitim veren bir anlayıştan, “illegal yapı” suçlamalarına uzanan süreç, devletin dinle ilişkisini sorgulatan bir tabloya dönüştü. Süleyman Hilmi Tunahan’ın irfan ve ihlas temelli çizgisi ile günümüzdeki yapı arasında ne kadar bağ kaldığı sorusu, cemaat içinde de yankı buluyor.

İslamî bir kimliğe sahip olduğunu iddia eden yapılar, eğer manevî mirasa sadık kalamıyor, siyasi güç oyunlarında figür haline geliyorsa, bu durum sadece kendi geleceklerini değil, Türkiye’de cemaatler üzerine kurulu tüm toplumsal dengeyi tehdit ediyor.

Devletin refleksi değişmedi: 31 Mart korkusu sürüyor

Cemaatlerle ilgili tartışmalar, devletin hafızasında yer etmiş 31 Mart Vakası’nın etkilerini de gün yüzüne çıkarıyor. Dinî hareketlerin potansiyel tehdit olarak algılanması, 2004 tarihli MGK kararlarında somutlaşan “irticayla mücadele” belgeleriyle bugüne kadar taşınmış durumda. “Cemaatlerin kökünü kazımak” hedefi zaman zaman yeniden siyasal söylemlerin parçası haline geliyor.

Ancak uzmanlara göre, cemaatleri tehdit eden asıl unsur, bu dış operasyonlardan çok içerideki bozulmalar. Cemaat mensuplarının, kendi cemaatlerini sorgulama cesareti göstermesi ve asli çizgilerine dönüş için samimi muhasebe yapması gerektiği belirtiliyor.

www.yerelgundem.com


Kaynak: Ahmet DURSUN / Yeni Asya