Umut, Beynin Yakıtı: Biyolojik Olarak Umuda Kodlandık
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, umudun biyolojik ve bilişsel temellerini anlattı: Umut, beynin nörokimyasını harekete geçirerek motivasyonu artırıyor; belirsizlikle baş etmede “radikal kabullenme” ve zihinsel esneklik kritik rol oynuyor.

Umut, Beynin Yakıtı: “Biyolojik Olarak Umuda Kodlandık”
YEREL GÜNDEM / İSTANBUL, TÜRKİYE
Umut Yüksekse Beyin Çözüm Üretiyor
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, umut duygusunun yalnızca his değil, “yaşam enerjisi” olduğunu vurguluyor. Tarhan’a göre umut, beyinde serotonin ve dopamin gibi mutluluk nörotransmiterlerini harekete geçirerek motivasyonu ve dayanıklılığı artırıyor. “Beynimiz, umutlu olduğumuzda bize yardım eder; krizlere ve depresyona çözüm bulur. Biyolojik olarak umutlu olmaya kodlanmışız” diyen Tarhan, umudun insan için bilişsel ve zihinsel bir beceri olduğunun altını çiziyor.
Umutsuzluk Öğrenilir; Umut Bir Beceridir
“Normal olan umut, anomali ise umutsuzluktur” diyen Tarhan, insanın doğuştan umut kapasitesiyle geldiğini, ancak yanlış düşünce kalıpları ve “kendini gerçekleştiren kehanetler” nedeniyle umutsuzluğa sürüklenebildiğini belirtiyor. “Ben başaramam, her şey boş” gibi genelleyici düşünceler, beyni savunmaya geçirerek kişiyi yalnızlığa ve çökkünlüğe itebiliyor. Tarhan, psikolojik sağlamlığın temelinde “zihinsel esneklik” olduğunu; A planı işlemediğinde B ve C planları kurgulayabilmenin umudu canlı tuttuğunu ifade ediyor.
Belirsizlik Tetikleyici: Radikal Kabullenme Umudu Besliyor
İnsanın en temel kaygı kaynağının “belirsizliğe tahammülsüzlük” olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Tarhan, kontrol edilemeyen alanlarda “radikal kabullenme” yaklaşımının umut duygusunu koruduğunu söylüyor. “Şu an kötü görünen bir durum, yarın için iyiye dönüşebilir” perspektifiyle büyük resmi görmek, gereksiz enerji kaybını önlüyor. Bu yaklaşım, kişinin dikkatini hedeflere ve mevcut olanaklara yönelterek anı yönetme kapasitesini güçlendiriyor.
Gençlere Mesaj: Zümrüdüanka Gibi Yeniden Doğmak Mümkün
Kimlik arayışının yoğun yaşandığı 20’li yaşlarda hayal kırıklıklarının “karar anları”na dönüştüğünü belirten Tarhan, su metaforunu hatırlatıyor: “Ümitli bir insan su gibidir; engel görünce etrafından dolaşır, akmaya devam eder.” Zümrüdüanka benzetmesiyle “küllerinden yeniden doğma” kapasitesinin doğuştan geldiğini vurgulayan Tarhan, “En karanlık anlar, aydınlığın kıymetini hatırlatan şafak vaktidir” diyerek gençlere esneklik ve denemeye devam etme çağrısı yapıyor.
Beyin Bir “Eczane” Gibi: Nörokimya Umutla Harekete Geçiyor
Umut duygusunun artmasıyla serotonin, dopamin, oksitosin ve endorfin düzeylerinde gözlenen canlanmanın kişinin enerjisini ve girişkenliğini yükselttiğini belirten Tarhan, “Beynimiz adeta bir kimya laboratuvarı, bir eczane gibi çalışıyor. Umut yükseldiğinde, beyin çözüm üretme moduna geçer” diyor. Bu nedenle terapi süreçlerinde ve kariyer eğitimlerinde ilk öğretilenlerin “iyileşme beklentisi” ve “umut” olduğunu hatırlatıyor.
Pratik Dayanıklılık İçin Üç Adım
Tarhan, umudu bir kas gibi düzenli çalıştırmayı öneriyor:
-
Amaç odaklı düşünme: Büyük hedefi küçük, ölçülebilir adımlara bölmek.
-
Bilişsel esneklik: “Ya olmazsa?” yerine “Başka nasıl olur?” sorusunu sormak.
-
Sosyal bağlantılar: Destek sistemini güçlendirerek yalnızlaşmayı önlemek.
Umut duygusunu koruyabilen bireylerin, zorlukları “büyümenin parçası” olarak gördüğünü belirten Prof. Dr. Tarhan, “Tehditleri inkâr etmeden analiz edip, asıl olarak ‘Bu durumdan nasıl bir fırsat çıkarabilirim?’ diye düşünen kişi, umudu gerçek bir yaşam enerjisine dönüştürür” mesajını paylaşıyor.