Barış Kültürü: Görünmeyen Şiddete Karşı Sessiz Bir Devrim

Barış yalnızca silahların susması değil; adalet, eşitlik ve insan haklarına dayanan bir toplumsal dönüşümdür.

Barış Kültürü: Görünmeyen Şiddete Karşı Sessiz Bir Devrim

Barış Kültürü: Görünmeyen Şiddete Karşı Sessiz Bir Devrim

YEREL GÜNDEM / ANKARA

Barış yalnızca silahların susması değil

Siyaset bilimci Doğu Ergil’in kaleme aldığı analizde, barışın yalnızca silahlı çatışmanın sona ermesiyle tanımlanamayacağı, çok daha köklü ve kapsayıcı bir dönüşüm anlamına geldiği vurgulanıyor. Barış, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve toplumsal adalete dayanan bir yaşam biçimi olarak ele alınıyor. Ergil’e göre kalıcı bir barış, müzakere masalarında değil; sınıflarda, adliye koridorlarında, hastanelerde, mahalle aralarında ve sivil toplumun katmanlarında inşa edilmek zorunda.

Johan Galtung’un ışığında barışın tanımı

Norveçli barış teorisyeni Johan Galtung’un geliştirdiği kavramlarla analizine derinlik katan Ergil, “negatif barış” ve “pozitif barış” ayrımına dikkat çekiyor. Negatif barış, yalnızca çatışmanın yokluğunu ifade ederken, pozitif barış adaletin, eşitliğin ve temel insan haklarının güvence altına alındığı bir toplumsal düzen anlamına geliyor. Bu yaklaşım, barışın sürdürülebilir olabilmesi için yapısal sorunlarla da mücadele edilmesini şart koşuyor.

Barış kültürünün inşası neden zor?

UNESCO’nun tanımını hatırlatan Ergil, barış kültürünün şiddetsiz iletişim, empati, farklılıklara saygı ve insan haklarına bağlılık gibi temel değerler etrafında şekillendiğini belirtiyor. Bu kültürün eğitimden adalet sistemine, medyadan kamu yönetimine kadar her alanda yerleşmesi gerektiğini vurguluyor. Aksi takdirde, toplum içinde sessizce işleyen “yapısal şiddet”in barışı sabote edeceği uyarısında bulunuyor.

Sessiz şiddet: Görünmeyen tehdit

Doğu Ergil, yazısında özellikle yapısal şiddet kavramına dikkat çekiyor. Galtung’a göre yapısal şiddet; sağlık, eğitim, barınma, adalet gibi temel haklara erişimin sistematik biçimde engellenmesiyle ortaya çıkan, sessiz ama derin bir baskı biçimi. Ergil, bu şiddetin yalnızca silahların susmasıyla ortadan kalkmayacağını, toplumun tüm katmanlarında adalet ve eşitlik temelinde onarıcı bir dönüşüm gerektiğini savunuyor.

Türkiye örneği: Kutuplaşma ve eşitsizlik

Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı kutuplaşma, hukuksuzluk, yoksulluk ve fırsat eşitsizliği örneklerini de analizine ekleyen Ergil, Kürt sorunu, kadın hakları, genç işsizliği gibi alanlarda yaşanan yapısal şiddetin barış kültürünü tehdit ettiğini belirtiyor. Ona göre, eğitimden adalete kadar her alanda güven inşa edilmeden, kalıcı barışın tesis edilmesi mümkün değil.

www.yerelgundem.com

Kaynak: (The Turkish Post) – DOĞU ERGİL