Fatih Altaylı’nın Tutuklanması: Hukukun Sınırları Nerede Başlıyor, Nerede Bitiyor?

Fatih Altaylı’nın "Cumhurbaşkanına fiilî saldırı" suçlamasıyla tutuklanması, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti ilkeleri açısından ciddi tartışmalara neden oldu. Uygulanan maddenin kapsamı ve gerekçesi, hukuk çevrelerinde şiddetle eleştiriliyor.

Fatih Altaylı’nın Tutuklanması: Hukukun Sınırları Nerede Başlıyor, Nerede Bitiyor?

Fatih Altaylı’nın Tutuklanması: Hukukun Sınırları Nerede Başlıyor, Nerede Bitiyor?

YEREL GÜNDEM / TÜRKIYE

Basın Özgürlüğü üzerinden Yüklenen Suçlama: Tehdit mi, Fiilî Saldırı mı?

Gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanması, kamuoyunda hukukun sınırlarının nerede başladığı ve nerede bitmesi gerektiğine dair hararetli bir tartışma başlattı. Altaylı, Cumhurbaşkanına yönelik sözleri nedeniyle TCK 310/2 maddesine göre “Cumhurbaşkanına fiilî saldırı” suçlamasıyla cezaevine gönderildi. Ancak uzmanlar, bu maddenin kapsamına ancak fiziksel temas içeren eylemlerin girdiğini belirtiyor.

Hukukun Kırılma Noktası: Söz, Fiil Sayılabilir mi?

Altaylı hakkındaki tutuklama kararı, daha önce aynı madde uyarınca yargılanıp hapis yatan akademisyen Mümtaz’er Türköne tarafından kaleme alınan bir yazıyla yeniden gündeme geldi. Türköne, fiilî saldırı tanımının kapsamını açıklayarak, bir gazetecinin sözler yoluyla bu suçu işleyemeyeceğine dikkat çekiyor.

Üstelik Altaylı’nın suçlamaya konu olan ifadeleri, yorum ve eleştiriden ibaret. Hukuk profesörü Adem Sözüer’in de belirttiği gibi, “fiilî saldırı” basın yoluyla yapılan sözlü ifadeleri kapsamaz.

Türk Ceza Hukuku’nda İstisnai Bir Uygulama

Altaylı’ya uygulanan 310/2 maddesi, Cumhurbaşkanına yönelik suikast dışındaki fiziksel saldırıları kapsamaktadır. Ancak Altaylı'nın yargılandığı bu maddenin, Türkiye yargı tarihinde son derece az kullanıldığı ve Yargıtay’a taşınan bir karar bile bulunmadığı belirtiliyor. Türköne de bu maddenin ilk kez kendi dosyasında kullanıldığını, bu nedenle sistemde emsal teşkil edecek bir hukuk geleneğinin bulunmadığını ifade ediyor.

Tehdit Suçu mu, Siyasi Çıkış mı?

Altaylı’n sözleri bir tehdidin ötesinde, mevcut siyasi iklime dair bir eleştiriden ibaret. Ancak soruşturmayı yürüten savcının TCK 106 yerine 310/2 maddesini tercih etmesi, kamuoyunda bilinçli bir baskı ve sindirme stratejisi mi uygulanıyor sorularını gündeme getirdi.

Cumhurbaşkanının temsil ettiği makam nedeniyle bu tip davalarda daha özenli ve istisnai uygulamalar beklenirken, ifade özgürlüğü sınırlarının bu kadar gevşek çizilmesi, hukuk devletine olan güvenin zedelenmesine yol açıyor.

Hukukun Sığınağı: İktidarın da İhtiyacı Olacak

Türköne, yazısında iktidar sahiplerinin de gün gelecek hukuka sığınmak zorunda kalacağını hatırlatarak, bugün atılan adımlarla gelecekteki adalet zemininin zedelendiğine vurgu yapıyor.

Altaylı’n tutuklanması, sadece bireysel bir hak ihlali değil; ifade özgürlüğü, basın bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkeleri açısından da sembolik bir vaka niteliği taşıyor.

Sonuç: Hukuk Mu Kalıyor, Siyaset Mi Konuşuyor?

Altaylı’n ne kadar hızlı serbest bırakılacağı, kamuoyunun ve dünyanın Türkiye’de hukuk devleti standartlarına dair algısını belirleyecek. Bu sadece bir gazetecinin değil, bütün toplumun ifade hakkının sınırlanıp sınırlanmadığı sorusunun yanıtı olacak.


www.yerelgundem.com

Kaynak: Mümtaz'er Türköne