Türkiye’nin Vicdanı Sorgulanıyor: Darbe Girişiminde Yargılanan Masum Askeri Öğrencilerin Çalınan 9 Yılı
15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen, üç masum askeri öğrenci—Nagihan Yavuz, Nimet Ecem Gönüllü ve Şüheda Sena Öğütalan—ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. El svapları ve balistik raporları temiz çıkmasına rağmen cezalandırılan genç kızların çalınan hayatları ve adaletsizlikleri ele alınıyor.
Türkiye’nin Vicdanı Sorgulanıyor: Darbe Girişiminde Yargılanan Masum Askeri Öğrencilerin Çalınan 9 Yılı
YEREL GÜNDEM / İSTANBUL, TÜRKİYE
“Neden 9 Yıl Beklediniz?”: Üç Kadın Öğrencinin Trajik Hikâyesi
Türkiye’yi derinden sarsan 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden dokuz yıl geçmesine rağmen, yargılamaların gölgesinde kalan masumiyet iddiaları ve mağduriyetler vicdanları zorlamaya devam ediyor. Bu yazı, o karanlık gecede hayatları altüst olan ve hakkında somut delil bulunmamasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan üç askeri öğrencinin—Nagihan Yavuz, Nimet Ecem Gönüllü ve Şüheda Sena Öğütalan’ın—dramatik hikâyesini ve bu sessizliğin ortasında yükselen "Neden 9 yıl beklediniz?" sorusunu merkeze alıyor.
15 Temmuz’un Çalınan Masumiyetleri: Askere Vatan Aşkıyla Giden Üç Genç
15 Temmuz 2016 gecesi, jet sesleri ve tankların köprüleri tutmasıyla başlayan ihanet girişimi, Türkiye’nin kolektif güven duygusunu tarumar etti. Darbeciler en ağır şekilde cezalandırılmalıydı, ancak operasyonlar ilerledikçe, Cumhurbaşkanı'nın ifadesiyle “At izi ile it izi birbirine karıştı.” Yargı, masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı ağır yaralar aldı. Bu süreçte eleştirme korkusu, kamuoyunu ve siyasetçileri derin bir sessizliğe itti, sayısız dosya denetimden uzak kaldı.
Nagihan Yavuz (İzmir), Nimet Ecem Gönüllü (Afyon/İstanbul) ve Şüheda Sena Öğütalan (Nevşehir/Balıkesir) ise, tam teçhizatlı olarak otobüse bindirildiklerinde, Yalova Hava Meydan Komutanlığı’nda rutin yaz kampındaydılar. Üçü de hayatlarının hiçbir döneminde Fethullah Gülen yapılanması ile bir ilgisi olmayan, hatta şehit babalarının üniformasını taşımak ya da havacılık aşkıyla Tıp Fakültesi yerine Harbiye’yi seçen, devlete bağlılık yemini etmiş genç kızlardı. Onlar için komutanlarının “şimdi size güzel bir tatbikat hazırladık” diyerek verdiği emir, hayatlarının en büyük yalanıydı.
Orhanlı Gişeleri’nde Yaşananlar: Kurşun Yağmuru Altında Hayatta Kalma Refleksi
Genç öğrenciler, otobüsle Sabiha Gökçen Havaalanı istikametine giderken, Binbaşı Ferhat G.’nin “Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur” sözleriyle darbe girişimini öğrendi. Binbaşının ikinci cümlesi ise tehditti: “İnmek isteyen inebilir, ancak kurşunu en yakından yer.” Emir-komuta zincirine mutlak itaat ile yetişen 20 yaşındaki gençler için seçenek ya otobüste kalmak ya da ölmekti.
Saat 01.25 sularında Orhanlı Gişeleri’ne vardıklarında ise kaos başladı. Silah sesleri yükselirken, mermilerden korunmaya çalıştılar. Sena, bacağında soğukluk hissettiğini, Teğmen Emre’nin kendilerini korumak isterken vurulduğunu gördüğünü anlatacaktı. Ecem ve Nagihan da yoğun ateş altında sürünerek canlarını kurtarmaya çalıştı. Nagihan, bir komutanın emriyle panik içinde şarjöre 5-6 mermi bastığını, ancak tetiğe dokunmadığını ifade etti. Sabah saatlerinde, taksicilerin yardımıyla sakinleşen öğrenciler, nihayet polis geldiğinde tüfeklerini teslim edip araçlara bindiler. Onların tek amacı, kimseye zarar vermeden hayatta kalmaktı.
Yargının Körlüğü: Bilimsel Kanıtlara Rağmen Ağırlaştırılmış Müebbet
Dosyadaki bilimsel kanıtlar, öğrencilerin masumiyetini göstermesine rağmen, Mahkeme süreci farklı sonuçlandı. Dosyadaki en önemli somut deliller şunlardı:
-
El Svapları: Olay sonrası alınan el svaplarında, üç öğrencinin de ellerinde barut izine rastlanmadı.
-
Balistik Raporları: Taşıdıkları G-3 piyade tüfeklerinden tek bir atış yapıldığına dair tespit yoktu.
Bu kesin bilimsel verilere ve öğrencilerin sürekli ateş altında hayatta kalmaya çalıştığı gerçeğine rağmen, İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi, üç öğrenciye anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme, öğrencilerin "iradi vazgeçme" göstermediğini, "müşterek fail" olduklarını ve "kanunsuz emir" bağlamında cezai sorumlulukları bulunduğunu kabul etti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin onamasıyla mahkûmiyetler kesinleşti. Yazar, ceza yargılamasının temel ilkesi olan “Her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” eşiğinin karşılanmadığını ve sonucun beraat olması gerektiğini vurguluyor.
Gasp Edilen Hayatlar: Özgürlükten Sonra Umutlar Çalındı
Bu hikâyenin insani boyutu hukuktan çok daha ağırdır. Yazar, cezaevinde görüştüğü gençlerin sözleriyle toplumsal vicdana sesleniyor.
-
Nagihan, kendisine yöneltilen haklı sitemle “Neden 9 yıl beklediniz?” diye soruyor. Yazar, bu sorunun sadece kendisine değil, tüm topluma yöneltildiğini kabul ederek susuyor.
-
Ecem, annesinin deyimiyle çocuk bakışlıyken cezaevine girmiş; Hukuk Fakültesi’ni kazanmış ancak sınav kağıtları gönderilmediği için ilerleyememiş. “Ne doğru dürüst sevebildim ne de hayal kurabildim” diyor.
-
Sena, cezaevinde Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirmiş, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmış ama yüksek lisansına izin verilmemiş. Annesi, kızının “ruj sürmek, AVM’de kahve içmek” gibi sıradan gençlik deneyimlerini bile yaşayamadığını, “Artık hayali olmayan bir kadın” haline geldiğini hüzünle anlatıyor.
Sena’nın son mektubundaki “20’li yaşlarımın tamamını masum olmama rağmen cezaevinde geçirdim ve artık buna bir ‘DUR‘ demek istiyorum. İstediğim ve talep ettiğim tek şey adalettir” sözleri, durumun vahametini özetliyor. Bu genç kızların gençliği gasp edilmiş, yaşamın en kıymetli yılları ellerinden alınmıştır. Yazar, hepimizin kendimize sorması gereken asıl sorunun, “Onların orada ne işi var?” ve Nagihan’ın o onurlu sitemiyle yüzleşmek olduğunu belirtiyor: “Neden 9 yıl beklediniz?”
Kaynak: Mustafa Yeneroğlu / Karar













