Uçak krizinin perde arkası: Hedef Duran mı, Başkan Erdoğan mı?
Uçak röportajı soru sızıntısı, “hedef Duran” iddiasını ve Altun—Fidan—KAAN üçgenindeki tartışmaları alevlendirdi. Ankara, iletişim mimarisinde güven ve şeffaflık arayışını konuşuyor.
Uçak krizinin perde arkası: Hedef Duran mı, eski ekibin gölgesi mi?
YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM / ANKARA
Sızan sorular, büyüyen tartışma
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD dönüşü uçakta yanıtladığı soruların “uçuş öncesi medyaya sızdığı” iddiası, iktidar kanadı içinde iletişim mimarisine dair yeni bir türbülans başlattı. Kulislerde, sürecin “yeni İletişim Başkanı Burhanettin Duran’ı hedef alan organize bir operasyon” olduğu ileri sürülüyor. “Uçak skandalı” olarak anılan tartışma, yalnızca davetli gazeteci listelerini ya da soru pratiklerini değil, Cumhurbaşkanlığı iletişiminin bütün ekosistemini yeniden gündeme taşıdı.
“Operasyon” iddiaları: Oklar kime dönüyor?
Ankara kulislerinde, soru havuzunun sızdırılması meselesinin Duran’ı itibarsızlaştırmaya dönük bir hamle olabileceği konuşuluyor. İddialara göre, önceki İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un görevden ayrılmasına rağmen “medya ve iletişim çevreleri üzerindeki etkisinin sürdüğü” ve bu etkinin yeni isim üzerinde basınç oluşturduğu öne sürülüyor. Aynı kulislerde, Altun’un “Erdoğan sonrası” senaryolarında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yerine geçmesini isteyen bir ekiple adının anıldığı da dillendiriliyor. Bu iddialar resmi makamlarca doğrulanmış değil; aktarılanlar, yoğun kulis trafiğinin spekülatif başlıkları olarak öne çıkıyor.
Aile faktörü ve görev değişimi tartışması
Altun’un görevden alınmasının arka planında “Erdoğan ailesine yakın çevrelerin etkisinin bulunduğu” iddiası da, son sızıntı tartışmasıyla birlikte yeniden ısıtıldı. Bu çerçevede “yetki—sorumluluk—etki alanı” dengesinin, yeni dönemde nasıl kurulacağı sorusu kritik. Duran’ın kurumsal hiyerarşiyi sadeleştirme ve güven tazeleyen şeffaf prosedürler geliştirme yönünde adım atmasının tartışmayı soğutabileceği belirtiliyor. Diğer yandan, iletişim kanallarının iç güvenliği, soru havuzlarının hazırlanış/dağıtım yöntemleri ve uçak röportajlarının kriterleri gibi teknik başlıklar, profesyonel standartlarla güncellenmesi beklenen alanlar olarak öne çıkıyor.
KAAN ve “ABD onay” cümlesi: Diplomasi—savunma hattında kırılganlık
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın KAAN savaş uçağı projesine ilişkin “motor konusunda ABD onayı” vurgusu, kulislerde ayrı bir dalga yarattı. Muhalif yorumlara göre bu söylem, “ABD onay vermezse üretim riske girer” algısını güçlendirerek, Erdoğan’ın Washington temasları sonrası oluşan pozitif siyasi atmosferi gölgeledi. İktidar cephesindeki başka bir okuma ise, Fidan’ın ifadesini “teknik bir gerçekliğin şeffaf dile getirilişi” olarak görüyor. Her iki yorum da, savunma sanayii projelerinin iletişiminde mesaj mimarisinin ne kadar hassas ayar gerektirdiğini hatırlatıyor.
Trump—Erdoğan fotoğrafı ve iletişim sınavı
ABD Başkanı Trump’ın Erdoğan’a yönelik “centilmen” jestleri, Ankara’da “güçlü liderlik algısını pekiştiren” bir çerçeve olarak sunulmuştu. Tam da bu iklimde patlayan “soru sızıntısı” iddiası ve KAAN dosyasındaki kırılgan söylem, siyasi iletişimde tek ses—tek senaryo arayışını yeniden gündeme getirdi. Kulislerde “tek bir hat yanlış kurulursa tüm anlatının frekansı bozuluyor” yorumu yapılıyor. Buradan bakıldığında, uçak röportajı formatının şeffaflaştırılması, soruların kapsamının çeşitlendirilmesi ve gerçek zamanlı bilgi güvenliğinin güçlendirilmesi, iletişimde güven tazelemenin ana başlıkları olarak sıralanıyor.
İleriye dönük: Ne izlenmeli?
Önümüzdeki günlerde üç alan kritik:
-
Kurumsal İnceleme: Soru sızıntısı iddialarına dair iç soruşturma yürütülüp yürütülmeyeceği ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşım biçimi.
-
Mimari Düzenleme: İletişim Başkanlığı—basın birimleri—daveti listeleri—soru akışı zincirinin güvenlik ve şeffaflık odaklı yeniden tasarımı.
-
Savunma Dosyaları Söylemi: KAAN başta olmak üzere kritik projelerde teknik gerçekliği saklamadan, stratejik hedefleri zedelemeyen bir dilin inşası.
Ankara’da genel kanaat, “iletişim güveni” ile “siyasi güç anlatısı”nın birbirine bağlı olduğu yönünde. Uçak krizinin nasıl kapatılacağı, yalnızca bir protokol meselesi değil; iktidarın kendi hikâyesini kime, nasıl ve hangi güven düzeyiyle anlattığının testi olarak okunuyor.













