PKK Açılımında Son Söz-2: Devlet Aklı Ne Öngörüyor?
Ankara’da “beşinci açılım” tartışmaları, İmralı ve Suriye denklemi, TBMM Komisyonu’nun yetki-sınır tartışmaları ve 2007’den bugüne güvenlik mimarisinin dönüşümü ışığında analiz edildi.
PKK Açılımında Son Söz-2: “Devlet Aklı” Ne Öngörüyor?
YEREL GÜNDEM / ANKARA
Güvenlik Mimarisinde Yeni Eşik: “Devlet Aklı” ve Beşinci Açılım
Ankara, beşinci “PKK açılımı” tartışmalarını “devlet aklı” vurgusuyla yürütüyor. Savunma makamlarından yapılan son açıklamalar, küresel-bölgesel risklerin arttığı, Türkiye’nin ise yeni planları bozacak adımları “kararlılıkla” attığı yönünde. Mesaj net: Dört on yılı aşan terör yükünden kurtulmak için proaktif tedbirler devrede; süreç “tarihi bir dönemeç” olarak tanımlanıyor.
İmralı, Suriye Denklemi ve “Entegrasyon” Tartışması
Kulislere yansıyan çerçeve, İmralı’daki hükümlünün yalnız muhatap alınması değil, kimi başlıklarda “temsil niteliği” üzerinden tartışılması; Suriye’deki silahlı yapının ise silah bırakıp Şam’a entegre olması beklentisi. Ancak sahadaki aktörler ve talepler tabloyu zorlaştırıyor: “adem-i merkeziyet” vurgusu, kuzey Suriye’de statü tartışmaları ve uluslararası koridorlardan gelen açıklamalar, Ankara’nın “kılıç kınından çıkar” mesajlarını sertleştiriyor. Özetle, masadaki her formül, sahadaki her hamleden etkileniyor.
TBMM Komisyonu: Yetki-Sınır Karmaşası ve Beklentiler
Terörle mücadelede “silah bırakma sonrası hukukî akıbet” başlığı için kurulan Meclis Komisyonu’nun kapsamı kamuoyunda tartışılıyor. Başkanlık makamı, komisyonun “yasa/anayasa yazmayacağını” vurgularken, bugüne dek “özerklik, resmî dil” gibi konuların gündem olmadığını ifade etti. Buna karşılık farklı toplum kesimlerinden gelen “1921 ruhu, yerindenlik, anadilde eğitim” çağrıları dikkat çekiyor. Komisyonun önümüzdeki oturumlarında iş dünyası, sendikalar ve akademi temsilcilerinin dinlenecek olması da “topluma entegrasyon” boyutunun masada kalacağını gösteriyor.
Siyasî Hafıza: İdamın Kaldırılması ve “Topluma Kazandırma” Eşiği
Türkiye’nin 2000’lerdeki reform adımları—idamın kaldırılması, AİHS ek protokollerinin onayı, TCK tadilleri—bugün yeniden hatırlanıyor. O dönem “lider kadro kapsamı”, “etkin pişmanlık” ve “genel af” parametreleri etrafındaki çekişmeler, yürütmenin içinde dahi farklı kanaatlerin bulunduğunu göstermişti. Bugün ise “devlet aklı” vurgusuyla kurumsal uyum ön plana çıkarılırken, kamuoyunda meşruiyet ve toplumsal rıza çıtası hatırlatılıyor.
MİT’in 2007 Mesajı ve “Ulus Devlet” Kehaneti: Tarih Tekerrür mü?
2007’deki bir stratejik değerlendirmede, bölgenin çatışma ve güç mücadelesi ekseninde yeniden şekillendiğine; kimi ulus devletlerin tarih maratonunu kaybedebileceğine dair sarsıcı tespitler yapılmıştı. Aradan geçen yıllar, Türkiye’nin Balkanlar-Kafkaslar-Orta Doğu-Orta Asya hattında merkezî konuma doğru evrildiğini teyit ederken; “PKK’yı dağdan indirme”, “entegrasyon”, “barışçıl çözüm” gibi kavramlar farklı dönemlerde, farklı formatlarla tekrar gündeme geldi. Bugün de benzer kavşaklardayız: Bölgesel mühendislikler sürüyor, Ankara sahada ve masada eşzamanlı hamle ısrarını koruyor.
Zor Soru: Çözümün Sınırı Nerede, Son Söz Kimde?
Devlet katında “güvenlik–hukuk–siyaset” üçgeninde yeni bir sayfa aralanırken, temel düğüm noktaları aynı:
-
Silah bırakma ve adalet: Suça karışanların hukukî akıbeti, mağdur hakları ve toplumsal adalet dengesi.
-
Entegrasyon ve meşruiyet: Sosyoekonomik dönüşüm, yerel katılım ve kamu düzeni.
-
Egemenlik ve birlik: Üniter yapı, yerindenlik tartışmaları ve “kırmızı çizgiler.”
-
Uluslararası etki: Müttefiklerin sahadaki hesapları ve masadaki telkinleri.
Bu denklemde “son söz”ü belirleyecek olan, yalnız müzakere notları değil; kamu vicdanı, toplumsal rıza ve hukuk devleti ilkeleri olacaktır.
Sonuç: Bekayı Güvenceye Alan Çerçeve Nasıl Kurulur?
“Devlet aklı”nın sınavı, bir yandan güvenliği kalıcılaştırırken, diğer yandan hukuk ve meşruiyeti tahkim eden, şeffaf ve hesap verebilir bir çerçeve kurabilmekten geçiyor. Silahın gölgesinde alınan her karar kırılgandır; kalıcı çözüm, silah-ötesi bir toplumsal sözleşmeyi gerektirir. Sürecin başarı ölçütü, yalnızca “suskunluk” değil, özgür, güvenli ve eşit yurttaşlık halinin kökleşmesidir.
Kaynak: Müyesser Yıldız / MuyesserYildiz.com













