Said Nursi’nin Divan-ı Harp’teki Cesur Savunması

Said Nursi, Divan-ı Harp Mahkemesi'nde yaptığı cesur savunmayla, dönemin baskıcı yönetimine meydan okudu. İslam Birliği’ne yönelik fikirleri ve eleştirileriyle tarihe geçen savunmasının detayları bu yazıda.

Said Nursi’nin Divan-ı Harp’teki Cesur Savunması

Said Nursi’nin Divan-ı Harp'teki Cesur Savunması

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Said Nursi, Osmanlı'nın çalkantılı dönemlerinde cesareti ve fikirleriyle öne çıkan, tarihin sıra dışı figürlerinden biridir. Özellikle Sultan Abdülhamid'in devrilmesine yol açan 31 Mart Vakası sonrası Divan-ı Harp’te yaptığı savunma, cesareti ve zekasıyla tarihe damgasını vurmuştur. Şeriatçılık isnadıyla yargılanan Nursi’nin mahkeme önündeki duruşu ve savunması, dönemin baskıcı atmosferine meydan okuyan bir direniş olarak hafızalara kazındı.


Osmanlı’nın Çalkantılı Günleri

Osmanlı modernleşme sürecinde İttihat ve Terakki’nin yükselişi, Sultan Abdülhamid döneminin otoriter yapısına karşı bir hareket olarak tarih sahnesine çıkmıştı. Ancak bu süreç sancılı bir dönüşüme sahne oldu. 31 Mart Vakası, bu sancının doruk noktasıydı. İsyanlar, suikastlar ve Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan olaylar, dönemin en kritik dönüşüm süreçlerinden biri olarak kayıtlara geçti.

İsyan sonrası İttihat ve Terakki’nin yönetime tamamen hakim olmasıyla Sultan Abdülhamid devrildi ve yeni bir düzen kuruldu. Ancak bu düzenin oturması da pek kolay olmadı; toplumdaki farklı gruplar arasında çatışmalar hızla tırmandı. İşte bu çalkantılı ortamda Said Nursi, hem eleştirileri hem de çözüm önerileriyle öne çıktı.


Divan-ı Harp’te Bir Meydan Okuma

Said Nursi, Divan-ı Harp Mahkemesi’nde korkuya teslim olmadan, güçlü bir savunma yaparak, dönemin zalim hükümet anlayışını cesurca eleştirdi. Mahkemede, "Ahireti bütün gönlümle istiyorum… Beni oraya yollamak ceza değil, şereftir benim için!" sözleriyle, hayatı pahasına da olsa hakikati savunacağını açıkça ifade etti.

Şeriatçılık suçlamalarına karşı verdiği yanıt, savunmasının en dikkat çeken kısmıydı:
"Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira Şeriat, adalet ve fazilettir. Ancak ihtilalcilerin istediği gibi değil."

Mahkemenin, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'ne dahil olup olmadığı sorusuna ise şu zekice yanıtı verdi:
"Maal iftihar en küçük üyelerindenim. Ancak tarif ettiğim gibi ve bana gösteriniz o ittihattan olmayan kimdir?"


İslam Birliği ve Abdülhamid’e Eleştiriler

Said Nursi’nin savunmasında vurguladığı fikirler, yalnızca bir savunma değil, aynı zamanda bir manifesto niteliğindeydi. Kürt toplumunun tarihi bağlılıklarını hatırlatarak, Yavuz Sultan Selim’in İslam Birliği politikasını desteklediğini belirtti. Öte yandan Abdülhamid yönetimine yönelik eleştirileri de dikkat çekiciydi. Yıldız Sarayı'nın bir üniversiteye çevrilmesi önerisi, dönemin eğitim ve modernleşme anlayışına dair fikirlerini ortaya koyuyordu.

Aynı şekilde İttihat ve Terakki’ye yönelik eleştirileri de dönemin yönetim anlayışını hedef alıyordu:
"Adı meşrutiyet, manası istibdat olan, ittihat ve terakki adını da kirleten bu şube-i hafife muhalefet ettim. Herkesin bir fikri var. Ben de hürüm. Selamet-i millet için bir fikrim var."


Said Nursi’nin Savunmasının Önemi

Said Nursi’nin Divan-ı Harp’teki savunması, yalnızca bir mahkeme müdafaası değil, aynı zamanda Osmanlı’nın modernleşme sürecine yönelik bir eleştiriydi. Dönemin baskıcı yönetim anlayışına karşı duruşu ve ileri görüşlü fikirleri, İslam düşüncesine getirdiği yeniliklerle birleşerek, onu sadece bir dava adamı değil, aynı zamanda bir düşünce lideri yaptı.

Nursi’nin mahkeme önündeki duruşu, halkın haysiyetine olan inancını ve insanlık onuruna olan bağlılığını açıkça ortaya koydu. Bu cesur savunma, onu yalnızca bir dava adamı değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı haline getirdi.


www.yerelgundem.com