Ateş Çemberinde Türkiye: İç Cephe Barışa mı Savaşa mı Hazırlanıyor?

Türkiye, Orta Doğu’daki büyük güç planlarının gölgesinde hem içerde Kürt meselesiyle hem de dışarda bölgesel savaş tehdidiyle karşı karşıya.

Ateş Çemberinde Türkiye: İç Cephe Barışa mı Savaşa mı Hazırlanıyor?

Ateş Çemberinde Türkiye: İç Cephe Barışa mı Savaşa mı Hazırlanıyor?

YEREL GÜNDEM / TÜRKİYE

Orta Doğu yeniden şekillenirken Türkiye hangi yolu seçecek?

İsrail’in Tahran’a yönelik saldırıları ve ABD'nin bölgeyi yeniden dizayn etme çabaları, Orta Doğu’yu bir kez daha derin bir istikrarsızlık girdabına sürüklüyor. Türkiye, bu jeopolitik yangının tam ortasında, hem dış cephede hem de iç cephede kritik bir sınavla karşı karşıya. Dışarda büyük güçlerin planlarına karşı pozisyon almak zorunda kalan Ankara, içerde ise Kürt meselesi ekseninde şekillenen çatışma-barış ikileminde karar aşamasına geldi.

Dış cephede savaşın ayak sesleri yükseliyor

İsrail ve ABD’nin İran’a yönelik art arda gerçekleştirdiği saldırılar, bölgenin kontrolünü yeniden yapılandırma planının ilk adımları olarak yorumlanıyor. Sykes-Picot Anlaşması’ndan bir yüzyıl sonra, Orta Doğu haritasının yeniden çizileceği bir döneme girilmiş durumda. Bu bağlamda İran’ın parçalanması, rejim değişikliği ve etnik temelli devlet yapılarına geçiş gündemde.

ABD’nin stratejik hedefleri doğrultusunda Kürtler, bölgede vekil güç olarak konumlandırılabilir. Irak’tan sonra İran’da da bağımsız bir Kürt devleti senaryosu dillendirilirken, bu gelişmelerin Türkiye üzerindeki etkileri de kaçınılmaz hale geliyor. Ankara, bu yeni düzenin dışında kalamayacak kadar bölgeye entegre ve etkili bir aktör.

Kürt meselesi: İç Cephe’nin geleceği için bir yol ayrımı

Türkiye, bu dış gelişmelere paralel olarak, içerde de tarihsel bir karar eşiğine geldi. Devletin ve siyasetin önünde iki yol var: ya Kürtlerle savaş, ya da kalıcı bir barış. Bu ikilem yalnızca Türkiye'nin değil, bölgedeki Kürt hareketlerinin de geleceğini belirleyecek. Ancak karar sadece Kürtlerin değil; büyük güçlerin stratejik planlamalarının ve Türkiye’nin bu planlara ne ölçüde direneceğinin bir sonucu olacak.

Öcalan’ın hem Kürt devleti hem de İsrail karşıtlığıyla ortaya koyduğu perspektif, bu planlara karşı bir uyarı niteliği taşıyor. Öcalan, çözüm için barışı savunuyor ve bu duruş, Türkiye’de barışçıl bir iç cephe oluşturma fikrini yeniden gündeme getiriyor.

İç Cephe: Hukuksuzluk, sansür ve istikrarsızlık

Ancak Türkiye’nin iç cephesi barışa ne kadar hazır? Son dönemde yaşananlar, toplumda tedirginlik yaratıyor. 19 Mart operasyonları, infaz yasasında yapılan düzenlemeler, kayyum atamaları, yargı kararlarının uygulanmaması ve en son gazeteci Fatih Altaylı’nın cezaevine gönderilmesi gibi gelişmeler, hukukun ve demokrasinin zedelendiği bir tabloyu ortaya koyuyor.

İktidarın zayıflayan halk desteğini yeniden konsolide etmek için Kürtlerle kurulacak iç cepheyi bir siyasi araç olarak kullanmaya çalışması, barış umutlarını gölgeliyor. Bu süreçte hukuk ve demokratik uzlaşma kültürünün eksikliği, ülkenin ateş çemberi içindeki konumunu daha da riskli hale getiriyor.

Büyük güçler esnek, halk kaderine terkedilmiş

ABD’nin İran’a yönelik saldırısını resmen kınamaması, Türkiye ile belli bir stratejik mutabakatın işaretini veriyor olabilir. Washington’un Ankara Büyükelçiliği’nden gelen Sykes-Picot eleştirileri, Kürt-Türk barışına açık destek olarak okunuyor. Fakat bu bölgede hiçbir şey kesin değil. İsrail’deki Netanyahu yönetimi ise, Kürtleri vekâlet savaşlarının bir parçası olmaya itiyor.

Türkiye için en büyük risk, hem dış hem iç cepheyi aynı anda kaybetmek. Bu nedenle, içeride gerçek bir barışın ve hukuk devleti inşasının artık ertelenemez bir ihtiyaç olduğu görülüyor. Kürtlerle güven temelinde kurulacak demokratik bir uzlaşı, Türkiye’yi sadece bu fırtınadan korumakla kalmaz, aynı zamanda bölgesel bir barış adası haline de getirebilir.

Barış ya da savaş… Türkiye’nin önünde net bir tercih var. Bu tercihin sonucu, yalnızca ülke içinde değil, tüm bölge üzerinde derin etkiler yaratacak.

www.yerelgundem.com


Kaynak: Mümtaz'er Türköne / TurkishPost.Net