Kur'an'ın ve İslam'ın Etrafındaki Surlar Parçalanıyor!

Bediüzzaman’ın Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılacağı kerameti, dijital çağda yaşanıyor. Risale-i Nur ve İslam’ın temel mesajı yeniden anlaşılmalı. Şahıslara dayalı yapılar değil, Hz. Muhammed’in sünneti merkez alınmalı.

Kur'an'ın  ve İslam'ın Etrafındaki Surlar Parçalanıyor!

YUSUF İNAN YAZDI...

Kur’an’ın Etrafındaki Surlar Parçalanıyor: Hakikate Giden Yol, Sadece O’dur

Son yüzyılda İslam dünyası, hem dış saldırılarla hem de iç çürüme ile sınandı. Modernleşme, teknoloji, siyaset ve ekonomik dönüşümler; inanç sistemlerinin de büyük sarsıntılar yaşamasına neden oldu. Bugün geldiğimiz noktada, İslam adına konuşan yapıların ve şahısların birçoğunun, temsil ettiklerini iddia ettikleri hakikatle aralarındaki mesafenin kapanmak yerine daha da açıldığını gözlemliyoruz. Bu derin çelişkiyi en sert biçimde açığa çıkaran ise artık internetin, sosyal medyanın ve yapay zekânın merkezde olduğu yeni bilgi çağında, “Kur’an’ın etrafındaki surların parçalanması” gerçeğidir.

Bediüzzaman’ın Kerameti: “Kur’an kendi kendini müdafaa edecek”

Bediüzzaman Said Nursi’nin meşhur sadık rüyasında Ağrı Dağı’nın infilakıyla sembolleştirilen manevi sarsıntı, bugün tam anlamıyla yaşanıyor. Bediüzzaman, o rüyasında Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılacağını, Kur’an’ın artık doğrudan kendi i'cazı (mucizevi yönü) ile kendisini müdafaa edeceğini haber veriyordu. Bu, sadece siyasi ve askeri bir kriz öngörüsü değil; aynı zamanda dini yapılar, cemaatler ve tarikatlar etrafında inşa edilen, çoğu zaman şahıslara bağlı sadakat duvarlarının da çatlayacağı bir sürecin tarifidir.

Kur’an etrafındaki surlar; bazen cemaat yapıları, bazen alim kisvesi altındaki liderler, bazen de devletle iç içe geçmiş dini organizasyonlar oldu. Ama artık bu yapılar sorgulanıyor, eleştiriliyor ve daha önemlisi aşınıyor.

Risale-i Nur’un Etrafındaki Surlar da Yıkılıyor

Bu tespiti sadece Kur’an için değil, onun bir tefsiri ve çağdaş bir iman kurtarma projesi olan Risale-i Nur için de yapmak mümkündür. Risale-i Nur, Bediüzzaman’ın ömrünü vakfettiği ve “doğrudan doğruya Kur’an’ın malıdır” dediği bir hakikat eseridir. Ancak zamanla, bu eser etrafında inşa edilen bürokratik ve hiyerarşik yapılar, Kur’an’ın ve Risale-i Nur’un ruhuna aykırı biçimde bir tür şirk algısını beslemiştir.

Yeni Asya gazetesi tarafından yayımlanan Mehmet Kutlular röportajı bu tartışmanın fitilini yeniden ateşledi. Röportajda yer alan bazı ifadeler, Risale-i Nur’un mesajının merkezinde yer alan "şirkten uzak durmak" esasını zedeleyecek mahiyette. Çünkü “şahsı manevi” üzerinden inşa edilen kutsallık algısı, bireylerin aklını ve iradesini teslim alıyor, sorgulamayı günah gibi gösteriyor. Oysa Kur’an ve Risale-i Nur, önce aklı çalıştırmayı ve bireyin Allah ile doğrudan bağ kurmasını emreder.

Şahsiyet İnşası Yerine Şahıs Bağımlılığı

İslam'ın temel felsefesi Hz. Muhammed’in yaşantısıdır. O, “Emin” sıfatıyla yaşadı. Güvenin merkezinde durdu. Bugün ise tarikatların ve cemaatlerin önder kadrolarında aynı güveni hisseden kaç Müslüman var? İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve Sünnet yerine “abi kültürü” ya da “hocaefendi” merkezli bir inanç sistemi üretiliyor. Bu durum, bireysel sorumluluğu yok sayıyor ve toplulukları şahısların himayesine indiriyor. Oysa İslam, bireyin doğrudan Allah’a kulluğu üzerine inşa edilmiştir.

Fethullah Gülen ve Diğer Sur Görevlileri

Fethullah Gülen örneği, bu yapısal sorunun en büyük yıkımını yaşamış örneğidir. Gülen, bir dönem Risale-i Nur’un tebliğcisi olarak görüldü. Ancak zamanla bir “kişilik kültü” inşa edildi. Bu, Bediüzzaman’ın en çok kaçındığı şeydi: Bir şahsın, eserlerin ve hakikatin önüne geçirilmesi. Neticede, hem Türkiye'de hem İslam dünyasında büyük kırılmalara yol açan bir hayal kırıklığı ve özden kopuş ortaya çıktı. Bu tablo sadece Gülen'e ait değil. Onun ardından gelen pek çok yapıda benzer yapay kutsallıklar üretiliyor.

Yargıçlar Risale’den Beslendi Ama Adalet Üretemedi

Bugün yargı sisteminde etkin olduğu bilinen Nur Cemaati kökenli bazı kadrolar, “adaletle hükmedin” emrini görmezden gelerek Bediüzzaman’ın davasına da ihanet etmiştir. Risale-i Nur’un talebesi olmak, adaletle hükmetmek demektir. Eğer bu yapılmıyorsa, o kişi Risale-i Nur’un etrafındaki sur olmuş ama içeri girememiştir.

Hz. Muhammed’in Yoluna Dönmeden Kurtuluş Yok

İslam'ın temel direği Hz. Muhammed'dir. O’nun yaşantısı dışındaki her oluşum, ne kadar kalabalık, ne kadar etkili olursa olsun, bir gün parçalanmaya mahkumdur. Çünkü Allah’ın indirdiği mesaj, kişilerin himayesinde değil; kendi mucizevi gücüyle ayakta kalacak şekilde tasarlanmıştır. Bu nedenle, müslümanlar artık şahıslara değil, hakikate yönelmek zorundadır.

Yeni Nesil Davet: Yapay Zekâ ve Gerçek İlimle İrşad

Artık bilgi çağındayız. Kur’an ve Risale-i Nur gibi kaynakların doğru anlatılması, yapay zekâ, sosyal medya, internet gibi yeni araçlarla mümkündür. İlim sahipleri, çevrelerinde inşa ettikleri surları yıkmalı ve Hz. Muhammed gibi yaşayıp tebliğ etmelidirler. Çünkü İslam’ın hakikatini ancak örnek hayatlar ve çağın diliyle anlatanlar temsil edebilir.


Kur’an, O’nu okuyan ve yaşayanlarla ayakta kalır.
Risale-i Nur, onu hâl ve kal ile yaşayanlarla anlam kazanır.
Hz. Muhammed’in sünneti ise, sadece dillerde değil, ahlakta ve adalette yaşatıldığında dirilir.


YUSUF İNAN / YEREL GÜNDEM

www.yerelgundem.com